15 Temmuz 2016 tarihinde adına “Yurtta Sulh Konseyi” diyen ne idüğü belirsiz bir askeri cunta tarafından Türkiye’ye yaşatılmak istenen kepazelik, şüphe yok ki ilgililerin tarihçe-i hayatına kapkara bir leke olarak kaydedilecektir… Arkasındaki saik her ne olursa olsun, elbette gayrı meşrudur, elbette lanetlenmelidir ve elbette meşru çerçevede hesabı da sorulmalıdır… Gayrı meşru yollarla meşruiyete ulaşılabilir mi??? Kem aletle kemalat tesis edilebilir mi? Elbette ki hayır… Çok şükür ki bu meşum darbe teşebbüsü milletin direnişiyle akim kalmıştır… Siyasi literatürdeki anlamıyla darbe; silahlı güçlerin, bir takım bahanelere istinaden, mevcut meşru siyasi iktidara karşı ayaklanması, cebir ve şiddet gibi gayrı meşru yollarla yönetimi ele geçirmesidir… Silahlı güçler; sivil iktidarı değiştirmek ve yerine doğrudan bir askeri düzen kurmak üzere yönetime el koyabileceği gibi, mevcut sivil idarecilerin yerine, arka planda kendilerinin yönlendireceği başka sivil idarecileri geçirmek üzere de el koyabilir… Darbenin niçin yapıldığına dair ileri sürülen en önemli bahane; mevcut iktidarın meşruiyetini kaybetmesi ve kötü yönetimden kaynaklanan siyasal kriz ise de asıl sebep hiç şüphe yok ki silahlı güçlerin ideolojik ve özerk bir çıkar grubu olarak sistem içerisinde örgütlenebilmesidir…
Mevcut iktidarın meşruiyetini kaybetmesinden söz edebilmek için, o iktidarın evrensel insan haklarını alenen ihlal ettiğinin ispat edilmesi gerekir… Temel-doğal hakların hayat, hürriyet, mülkiyet ve güvenlik olduğu dikkate alınırsa ya da siyasal iktidarın temel vazifesinin insanların can, mal, akıl, namus ve inanç emniyetini temin etmek olduğu düşünülürse darbeye maruz kalan iktidarın bunlardan herhangi birini dahi ihlal ettiği ileri sürülemez… İhlal iddiaları sadece ve sadece bir manipülasyon ve iktidara darbe yapmaya kalkışan silahlı güçlerin sabotajından ibarettir… Sosyo-ekonomik krizlerin darbeye neden olduğu iddiası ise irrasyonelliğin ötesinde gülünçtür… Cebirle, şiddetle iktidarı ele geçirmeye kalkışan bir gücün sosyo-ekonomik krizlerden bahsetmesi rasyonel olabilir mi??? Askeri darbeler niçin olmaktadır, sorusunun yegâne doğru cevabı; meşru iktidarın meşruiyetinin, ideolojik ve özerk bir çıkar grubu olan silahlı güçler tarafından meşru kabul edilmemesi ve kendisinin darbeye muktedir olduğunu hesap edip, muhtelif planlarla darbeyi gerçekleştirmeye kalkışmasıdır… Silahlı güçler, meşru iktidara karşı harekete geçtiklerinde, çıkarlarının ve ideolojik değerlerinin tehdit altında olduğunu düşünerek bunu yaparlar…
ABD’nin; çıkarlarına aykırı davranan ulusal iktidarlara karşı, o ulusun silahlı kuvvetlerini ya da bir takım cuntaları darbeye cesaretlendirdiği de maalesef tarihi tecrübeyle sabittir… Güney Amerika ülkelerinde, Afrika’da, Orta Doğu’da gerçekleştirilen birçok darbede ABD desteği apaçıktır… Mesela; demokratik yollarla seçilen Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed MURSİ, ABD destekli General SİSİ komutasındaki ordu tarafından devrilmiş ve hapsedilmiştir… MURSİ’yi reformları nedeniyle ABD çıkarlarına tehdit olarak gören ABD, General SİSİ’yi teşvik etmekle kalmamış, askeri rejim kurulduğunda kendisine ABD’nin diplomatik desteğini de garanti etmiştir… Türkiye’de gerçekleştirilen 27 Mayıs 1960 darbesi de 12 Eylül 1980 darbesi de 28 Şubat 1997 post-modern darbesi de demokratik yollarla iktidara gelmiş olan sivil hükümetlere karşı şüphesiz ABD desteği ile gerçekleştirilmiştir…
Açıktır ki hiçbir rejim; sırf siyasi meşruiyete dayanarak iktidarını sürdüremez… Bütün siyasal sistemlerin onu tehlikelere karşı koruyacak silahlı güçlere ihtiyacı vardır. Ancak silahlı güçlerin cebredici kudreti, kontrol edilemediği, fonksiyonları net bir biçimde belirlenmediği taktirde istismara çok açıktır… Silahlı güçler savunmaya matuf harici bir güç olarak kullanılabileceği gibi, halkın sevmediği ve istemediği rejimleri destekleyen, meşru sivil yönetime alternatif dahili bir güç olarak da kullanılabilir… Silahlı güçlerin bu potansiyeli, böyle bir kudretin nasıl kontrol edilebileceği ve fiillerinden ötürü nasıl hesap verir hale getirilebileceği yönündeki sualleri daima önemli kılmaktadır… Açıktır ki silahlı güçleri diğer kurumlardan ayıran ve onu diğer kurumlara nispetle avantajlı kılan bir takım nitelikler vardır: 1- Savaş gücü olarak silahlanma tekeline sahip olmak. 2- Hiyerarşik bir itaat kültürüyle örgütlenmiş disiplinli bir yapıya sahip olmak. 3- Personelini savaşmaya, ölmeye ve öldürmeye hazır tutan ekip ruhuna sahip olmak. 4- Devletin ve ülkenin güvenliğini sağlayan siyaset üstü bir kurum olduğu imajına sahip olmak. İşte bu nitelikler; silahlı güçleri bir taraftan meşru siyasal sistemin muhafızı yaparken, bir taraftan da zaman zaman onun gayrı meşru alternatifi yapabilmektedir… Türkiye gibi ülkelerde darbelere niçin kalkışılabiliyor sualine gelince: Şüphesiz en önemli sebep; silahlı güçlerin, mensubu bulunduğu milletin değerlerini paylaşmayan bir düşünceyle organize edilmiş, ideolojik ve özerk bir çıkar grubu olarak varlığını sürdürmesidir… Ne yazık ki böyle bir durum, onun kendisini hep sivil iktidarın alternatifi olarak görmesine yol açmakta, ülkede bir takım krizlerin çıkması için psikolojik operasyonlar düzenlemesine vesile olmakta ve darbeye teşebbüs etmesine neden olmaktadır…
Acaba silahlı güçlerin yalnızca ülkeyi savunmaya yönelik bir güç ve siyasal düzenin ve istikrarın güvencesi olması nasıl sağlanabilir??? Bir başka ifadeyle silahlı güçler üzerinde meşru-sivil siyasi kontrol nasıl temin edilebilir??? Şüphesiz öncelikle yapılması gereken silahlı güçlerin ideolojik ve özerk bir çıkar grubu olarak sistem içerisinde var olmasına engel olmaktır… Modelin bugün itibarıyla en iyi örneği Amerika ve İngiltere’de mevcuttur… Bu kontrol şeklinin en temel niteliği; sivil ve askeri roller ve sorumluluklar arasında keskin bir ayrımın yapılmasıdır… Her şeyden önce silahlı güçler, halka hesap veren sivil-siyasi otoriteye tabidir… Silahlı güçler, görüş beyan edebildiği kendi uzmanlık alanıyla ilgili konularda bile uygulama söz konusu olduğunda sivil-siyasi otoriteye itaat etmekle yükümlüdür… Bu nesnel şartların yanı sıra belki de çok daha önemli öznel bir şart, silahlı güçlerin değerlerinin hiçbir zaman sivil toplumun ve sivil siyasetin değerleriyle çelişmesine fırsat verilmemesidir…