Platon; toplumsal ilişkilerde adil olanla adil olmayanı ayırt edebilecek rasyonel ölçüyü tespite çalıştığı klasik siyaset felsefesinin ilk örneği Cumhuriyet adlı eserinde konuya ilkin; doğruluk ve eğriliğin, doğru insanla eğri insanın ne olduğu sualinin tesadüfi müzakeresiyle başlar: Doğruluk; “Herkese hakkını vermek midir?” “Faydalı olanı yapmak mıdır?” “Güçlünün işine gelene uymak mıdır?” Cevaplandırılmak istenen asıl sualse şüphesiz “adalet”in ne olduğu; herkese hakkını vermek mi, faydalı olanı yapmak mı, güçlünün işine gelene uymak mı olduğu sualidir. Böylelikle de hem dürüst insanın kim olduğu hem de adil hukuk sisteminin ne olduğu birlikte tespit edilmiş olacaktır. Acaba; aylardır Türkiye kamuoyunu meşgul eden Pastör Brunson davasına, Platon’un perspektifinden bakılacak olursa ne söylenebilir? “Yüce Türk Yargısı”nın Pastör Brunson kararı; herkese hakkını mı vermiştir, Türkiye’ye faydalı olanı mı yapmıştır, güçlünün-iktidarın işine gelene mi uymuştur?
Medyadan öğrendiğimiz kadarıyla; Hristiyan-Protestan cemaatine bağlı İzmir Diriliş Kilisesi Pastörü Andrew Craig Brunson ve eşi Norine Brunson; İzmir Göç İdaresi Müdürlüğü’nün, İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne gönderdiği 28 Eylül 2016 tarihli yazıya istinaden, “misyonerlik faaliyetlerinde bulunarak milli güvenliğimizi tehlikeye düşürmek” gerekçesiyle sınır dışı edilmek üzere 7 Ekim 2016’da gözaltına alınıyor. Sorgulanan çift; Göç İdaresi’ne bağlı gözetim merkezinde sınır dışı edilmeyi beklerken, aniden ortaya çıkan gizli tanıkların ifadeleri durumu değiştiriyor. Sınır dışı edilmek yerine Norine Brunson serbest bırakılıyor, Pastör Brunson’ın ise sorgusu derinleştirilmek üzere gözaltı süresi uzatılıyor. Bir aylık “kısa” süreli gözetimin ardından Pastör Brunson, 09 Aralık 2016’da mahkeme huzuruna çıkarılıyor ve gizli tanıkların ifadelerine dayanılarak ‘FETÖ’den tutuklanıyor… Böylelikle de Pastör Brunson’ın, Türk Yargısı karşısında geçireceği çetin bir hukuk serüveni ve Türk Yargısının da Prof. Dr. Sami SELÇUK’un ifadeleriyle “Kendini Tüketen Hukuk Dramı” birlikte başlamış olur…
Pastör Brunson’ın tutukluluğu ABD ile Türkiye’nin ilişkilerinin bozulmasına da yol açar. Tutuklanma olayı sonrası, Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, ABD’ye ziyarete gittiğinde, Başkan TRUMP, FETÖ’den tutuklu Pastör Andrew Brunson’ın tahliye edilmesini ve ABD’ye iadesini ister. ERDOĞAN’ın Beyaz Saray’da ne cevap verdiğini bilmiyoruz ama bu isteğin karşılanmasının nasıl mümkün olacağınıTürkiye’ye döndükten sonra şöyle dillendirdiğin biliyoruz: “Bizden, kalkıyorlar, diyorlar ki böyle böyle, papazı bize verin; bir papaz da sizde var siz onu bize verin biz de onun şeyini yargıda yapalım verelim; onu karıştırma; ne demek karıştırma, sizde yargı var da bizde yoku mu?” Bundan sonrası tam şenlik: Amerikan yönetimi, Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’a, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather NAUERT’unağzından anında cevap verir: “Böyle bir yola girebileceğimizi hayal bile edemiyorum.” Öyle ya ABD bir hukuk devleti; ABD Yargısı, Başkan TRUMP’ın emrinde değil ki böyle bir takas hayal edilebilsin. Takas teklifinin ardından, ABD’de sesler iyice yükselmeye başlar. Kuzey Carolina Senatörü Thomas R. TİLLİS, Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’ın, FETÖ elebaşı diyerek, iadesini istediği Fethullah GÜLEN ve Türkiye’de ‘FETÖ’ üyeliği suçlamasıyla tutuklu bulunan Pastör Andrew Brunson için, “Papazı istiyorsanız, papazı verin.” demesini eleştirir. ERDOĞAN’ın, “Haksız ve kanıtsız olarak mahkûm edilen Brunson karşılığında, ABD’nin hukukun üstünlüğü ilkesini görmezden gelerek ülkede özgürce yaşayan birini sınır dışı etmesini istediğini,” söyler. TİLLİS, “Bu adalet değil, fidye istemektir. ABD bir NATO müttefikinden bu tür bir yaklaşım beklemezdi.” diye konuşur…
Bu arada; tutuklu bulunan Pastör Brunson, 24. 07. 2017’de tekrar mahkeme karşısına çıkarılır. “Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi veya askeri casusluk amacıyla temin etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya teşebbüs ve anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs,” suçlamalarıyla bir kez daha tutuklanır. Suçlamaları kabul etmeyen Pastör Brunson ise ifadesinde şunları söyler: “Ben, İsa Mesih’i savunan biriyim. Kilise kuran ve bunu devletin bilgisinde yapan bir din adamıyım. Hiçbir İslami hareketi asla desteklemem. Hayatımda da tanıdığım hiçbir FETÖ’cü yoktur.” Yaklaşık sekiz ay tutuklu kalan Pastör Brunson hakkında nihayet Mart 2018’de “iddianame” düzenlenir ve “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ve devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi ve askeri casusluk yaparak ifşa etme” suçlamayla 35 yıla kadar hapsi talep edilir. İlk tutuklamada FETÖ iddialarına PKK iddiaları da eklenir. Pastör Brunson’ınhem PKK hem de FETÖ adına suç işlediği, örgütlerin genel stratejileri kapsamında eylem birlikteliği içinde olduğu, bu örgütlerin amaçlarını bilerek ve isteyerek işbirliği yaptığı öne sürülür. İddianamede ayrıca; Pastör Brunson’ın görev yaptığı İzmir Protestan Diriliş Kilisesi’nde PKK ile FETÖ’yü övücü ve bölücü içerikli konuşmalar yaptığı, özellikle Kürt vatandaşların yaşadığı bölgelerde sistematik bir çalışma yürüttüğü, bu amaçla İzmir’de sadece Kürt kökenli vatandaşların alındığı Mesih’in Kürdi Kilisesi’ni kurduğu ve 15 Temmuz darbe girişimini desteklediği suçlaması da yöneltilir. Tabii ki bütün bunlar, gizli tanıkların ifadelerine dayandırılır ve sonuçta yine tutukluluğunun devamına karar verilir. 09 Mayıs 2018’de CNN International’da Becky Anderson’a konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu tekrar sorulduğunda şunları söyler: “Bu yargıda olan bir olay, yargıda olan bir olayı niçin siz siyasi bir sürecin içerisine sokuyorsunuz? Kendi ülkenizde yargıda olan olayı siz bize kalkıp da talebimize uyarak vermiyorsunuz ve diyorsunuz ki bu yargıdır, karışmayız. Yargıda olmayanı biz sizden istiyoruz, FETÖ terör örgütü var, onun başı sizde. 1999 yılından beri siz onu ülkenizde saklıyorsunuz ve bu mahkûm değil, hatta tutuklu da değil, biz sizden onu istiyoruz evraklarıyla beraber, siz onu bize vermiyorsunuz. Burada şu anda yargılanmakta olan ve terör örgütüyle ilişkileri olan birisini bizden istiyorsunuz, olmaz böyle şey. Bunların hiçbirisi bir rehin meselesiyle alakalı değildir.” 18 Temmuz 2018’de yapılan duruşmada yine tutukluluk kararı verilince; Başkan TRUMP, Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’a çağrıda bulunarak şunları söyler: “Türkiye’nin Amerikalı saygıdeğer Pastör Brunson’ı hapisten salıvermemesi tam bir utanç. Haddinden fazla süredir rehin tutuluyor. Erdoğan bu harika Hristiyan eş ve babanın serbest kalması için bir şeyler yapmalı. O yanlış hiçbir şey yapmadı ve ailesinin ona ihtiyacı var.” Başkan TRUMP’ın çağrısına Ankara’dan derhal cevap verilir: “Türkiye bir hukuk devletidir.” Gelin görün ki TRUMP’ın çağrısının üzerinden bir hafta geçmeden yeni bir duruşma yapılır ve Pastör Brunson’ın bir anlamda tahliyesine, “ev hapsinde tutulmasına” karar verilir. Ev hapsi, ABD’yi tatmin eder mi tabii ki etmez. ABD Dışişleri Bakanı Mike POMPEO, Pastör Andrew Brunson’ın ev hapsine alınmasına ilişkin; “Geç verilen bu kararı memnuniyetle karşılıyoruz, ancak bu yeterli değil. Brunson’a karşı güvenilir delil görmedik. Türk yetkililere bu davayı hızlıca, adil ve şeffaf bir şekilde çözmeleri çağrısında bulunuyoruz.”, der. ABD Başkan Yardımcısı Mike PENCE de “ministerial to advance religious freedom” toplantısında şöyle konuşur: “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk Hükümeti; size bir mesajım var; ABD Başkanı adına konuşuyorum. Türkiye Pastör Brunson’ı hemen serbest bırakın yoksa sonuçlarına katlanmaya hazır olun. Eğer Türkiye bu masum din adamını hemen serbest bırakmazsa ve eve ABD’ye göndermezse ABD, Pastör Andrew Brunson serbest bırakılana kadar Türkiye’ye ciddi yaptırımlar uygulayacak.” Mike PENCE’in ardından, Başkanı TRUMP da ev hapsine alınan Pastör Andrew Brunson’ın serbest kalmaması halinde Türkiye’ye ciddi yaptırımlar uygulanacağını söyler. Dışişleri Bakanı Mevlüt ÇAVUŞOĞLU, ABD Başkanı TRUMP’ın, Türkiye’yi yaptırımlarla tehdidine ilişkin, “Kimse Türkiye’ye dayatmada bulunamaz. Hiç kimsenin tehdidine müsamaha edemeyiz.” cevabını verir. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada da “Türkiye’ye kimse emir veremez ve tehdit edemez. ABD Yönetimini biran önce bu yanlış, tehditkâr söylemi bir kenara bırakarak yapıcı diyalog çerçevesine dönmeye davet ediyoruz.” denir. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü de “ABD yönetiminin açıklamalarının, bir NATO müttefiki olan ülkemize yönelik kullanılan tehditkâr dilin kabul edilmesi mümkün değildir. FETÖ konusunda bugüne kadar hiçbir adım atmayan ABD yönetimi, bağımsız Türk yargısının yetki alanında olan bir hususu bahane ederek Türkiye’ye karşı tehditler savurarak netice alamayacağını bilmelidir. ABD, kendi çıkarlarına, müttefiklik ilişkimize daha çok zarar vermeden bir an önce tavırlarını gözden geçirerek yapıcı bir zemine dönmelidir.”, der. Cumhurbaşkanı ERDOĞAN; ABD Başkan Yardımcısı Mike PENCE’intehdidine daha sert cevap verir: “Ne diyor; terbiyesize bak, yaptırım uygularız diyor. Yahu senin her yerin yaptırım olsa ne yazar. Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsın. Geç kalıyorsun geç, biz de bu saldırıya cevap olarak onların kullandığı ne kadar maşa ne kadar alet ne kadar hain varsa hepsinin başını eziyoruz, ezeceğiz.” Pastör Andrew Brunson’ın avukatı İsmail Cem HALAVURT da müvekkilinin ev hapsine alınmasını gerektirecek bir sağlık probleminin olmadığını ve kararın ‘siyasi’ olduğunu savunur. Çok geçmez; bir ay sonra Bloomberg TV’ye mülakat veren Başkan TRUMP, İsrail’de tutuklu bulunan Türk vatandaşı Ebru Özkan’ın serbest bırakılması için yardımcı olduğunu, bunun karşılığında ise Türkiye’den Pastör Brunson’ın serbest bırakılmasını beklediğini ifade eder. 5 Eylül 2018’de Pastör Andrew Brunson hakkındaki soruşturmayı yürüten Savcı Berkant KARAKAYA’nın görev yeri değiştirilir. Adalet Bakanı Abdülhamit GÜL, savcı değişikliğini ‘rutin işlem’ diye niteler. Davanın savcısının değil, iddianameyi hazırlayan savcının değiştiğine dikkat çeken Bakan GÜL; “Bunlar ihtiyaç halinde yapılan şeyler. İzmir Başsavcılığının yapmış olduğu tasarruftur. Yargı kişilerle değil, sistem üzerinden yürür.” der. 20 Eylül 2018’de CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem ERKEK, Pastör Andrew Brunson’ın, 12 Ekim’deki duruşmada tahliye edileceğini söyler. 24 Eylül 2018’de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu görüşmelerine katılmak için bulunduğu New York’ta gazetecilere konuşan ABD Dışişleri Bakanı POMPEO da Pastör Brunson’ın 12 Ekim 2018’de serbest kalabileceğini söyler. 11 Ekim 2018’de NBC televizyonu: “Türkiye ile ABD ‘gizli anlaşma’ yaptı, Brunson serbest kalacak.” diye yayın yapar. Anlaşmaya, Eylül ayında Türk ve ABD’li yetkililer arasında, ABD Dışişleri Bakanı Mike POMPEO ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John BOLTON’ın da katıldığı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu esnasında yürütülen temaslar sonucunda varıldığı belirtilir.
Pastör Brunson’ın 12 Ekim 2018’de serbest bırakılacağını söyleyenler kâhin midir müneccim mi bilinmez ama 12 Ekim 2018’de yargıç karşısına çıkarılan Pastör Brunson, “sürpriz” bir biçimde serbest bırakılır. “Gizli tanıklar” nasıl olursa olur, “sanık” Pastör Brunson lehine karar değiştirirler. Mahkemenin kendilerini “yanlış” anladığını belirtirler. Veee mahkeme kararını açıklar: Pastör Brunson’ın “terör örgütü üyesi olmamakla birlikte, terör örgütüne yardım”dan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmasına, ancak tutuklu kaldığı süre göz önünde bulundurularak, tahliyesine karar verilir… Aynı gün; Reuters’in geçtiği habere göre askeri uçakla ABD’ye gidecek olan Pastör Brunson, 22.40 sularında İzmir’den havalanır… Bye Bye Brunson…
Pastör Brunson’ın ABD’ye uçuşu sonrası, Türkiye’de yapılan karar değerlendirmeleri de hayli ilginç: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı: “Bugün, Andrew Brunson hakkında verilen mahkeme kararı Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu, Türkiye’de yargının tarafsız ve bağımsız olduğunu ortaya koymuştur.”
AKP Sözcüsü Ömer ÇELİK: “Rahip Brunson’ın tahliyesiyle ilgili; dayatmalarla serbest bırakıldı iddiaları doğru değildir. Öyle olsaydı ekonomik saldırılar başladığında tahliye edilirdi. Yargısal akış tamamlandı, suçu sabit görülerek ceza verildi. Cumhurbaşkanımızın baştan beri tavrına dikkat edildiği zaman, hiç bir şekilde bu dayatmalara prim vermeyen; Türkiye’nin kendi yolunda gitmesi, kurumaların kendi kararlarını vermesi, kendi takvimlerine uyması konusundaki iradelerinin korunması şeklinde bir tutum aldığı ortadadır.”
Devlet BAHÇELİ: “MHP elbette yargı kararına saygı duymaktadır, ancak Papaz Brunson’ın tahliye kararı milli vicdanı rahatsız ve huzursuz etmiştir. İfade değiştiren gizli ve satın alınmış tanıklar, davanın savcısında yapılan değişiklikler soru işaretlerini güçlendirmiş, şaibeleri artırmıştır. Papaz Brunson’ın üç gizli tanığın ifadesiyle suçlanması, sonra da savcı değişikliğiyle birlikte yine aynı tanıkların değiştirilmiş, tahrif ve tahrip edilmiş ifadeleriyle serbest kalması bağımsız ve tarafsız hukuka ne kadar uygundur? O halde herhangi bir davada ayarlanacak birkaç gizli tanık bir insanı suçu yoksa felakete suçu varsa feraha ulaştırabilecektir. Papaz davasında ifade değiştiren, Türk adaletini şaibelerle hırpalayan gizli ve kiralanmış tanıklar kimlerdir? Bu gizli tanıklar kısa süre içinde ifade ve görüşlerini nasıl değiştirmişlerdir? Güvenilmez, fiyatı olan, duruma ve günün şartlarına göre görüş değiştiren kişi ya da kişilerin tanıklığıyla adalet yaşar mı? Yaşasa bile buna adalet denir mi? İstenen cezayla verilen ceza arasındaki uçurumu kim, nasıl kapatacaktır? Bir önceki duruşmada söylediklerini bir sonraki duruşmada inkâr edip tam aksini iddia eden gizli tanıklarla bağımsız ve tarafsız yargı nasıl teşekkül ve tecelli edecektir? Dış politika konusunda hükümete verdiğimiz destek tartışmasız ve ortadadır. Ancak milli vicdanı rahatsız eden bir sorunla ilgili kanaatlerimizi dile getirmek, hatta sitem ve şikâyetimizi seslendirmek en makul hakkımız, en meşru görevimizdir. Meselemiz Türkiye’nin saygınlığıdır, Türk milletinin sözünün dinlenmesidir.”
Temel KARAMOLLAOĞLU: “Yine Amerika’yı dize getirdiler. “Al papazı, ver papazı.”’, dediğiniz papaz için gizli tanıklar sudan sebeplerle ifadelerini değiştiriyor ve papaz serbest kalıyorsa yargı bağımsızlığı yok demektir. Ama siz yine de elinizdeki medya ile bunu bir başarı gibi göstermeyi becerirsiniz. Aylardır elinizdeki medya ile rahibin 15 Temmuz olaylarının planlayıcısı olduğunu anlattınız. Hatta ekonomideki problemlerin sebebi bu olaymış gibi lanse ettiniz. İşin sonunda; rahibi uçağına bindirip ülkesine gönderdiniz. Siyasetçiler, yöneticiler ülkelerinin itibarını kör hamasete kurban etmemelidirler.”
Hukuk Profesörü Ersan ŞEN: “Rahip Andrew Brunson davası siyasi nitelik kazanmıştır. Aynı suçla yargılanan, ceza almış ama cezası kesinleşmemiş insanlarımız var ve onların adli kontrol şartı devam ediyor ve yurtdışına çıkma yasakları var. Brunson ise serbest bırakıldı. Savcı istinafa gitse, karar bozulsa ve şahsa 15 yıl ceza verilse ne olacak?”
Donald TRUMP: Brunson serbest kaldığı için Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’a tekrar teşekkür ederim. Türkiye ile sıkıntılı ilişkilerimiz vardı, şu anda Türkiye ile harika bir ilişkiye sahip olma şansımız var, eskiye döneceğiz.”
Netice itibarıyla; Türkiye’de bir yargı süreci daha böylelikle nihayete ermiştir… Ancak; “Yüce Türk Yargısı’nın Pastör Brunson kararı; herkese hakkını mı vermiştir, Türkiye’ye faydalı olanı mı yapmıştır, güçlünün-iktidarın işine gelene mi uymuştur?” suali cevaplandırılamamıştır… Şayet, Doğu PERİNÇEK’in söylediği, “Hukuk, siyasetin köpeğidir.” sözü doğruysa ortada tartışılacak bir şey yok demektir. Doğru değilse söylenecek çok şey olmalı… Yine; eğer “hukuk”; Honoré de BALZAC’ın söylediği gibi, “Büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerinse takılıp düştüğü örümcek ağı.” ise ortada tartışılacak bir şey yok demektir. Değilse söylenecek çok şey olmalı. Bence hukuk; ne siyasetin köpeğidir ne de büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerinse takılıp düştüğü örümcek ağıdır. Hukuk; Platon’un söylediği gibi, “Herkese hakkını vermektir.” Hatırı alidir ve hiçbir şeye de feda edilmemelidir. Zira “Hukuk-u ibad, hukukullaha racidir.” Şayet böyleyse vah o hukuku siyasallaştıran siyasilerin ve ona alet olan o yargıçların haline… Değilse BYE BYE BRUNSON BYE BYE HUKUK…