Nicolas Maduro’yu Savunmanın Dayanılmaz Ağırlığı (!?)

Nicolas Maduro 23 Kasım 1962 yılında Venezuela‘da doğdu. Caracas‘ta orta halli bir aile içerisinde büyüdü. Babası, sosyalist poltikalara angaje işçi hareketi liderlerinden biriydi. Maduro, lise yıllarından itibaren sosyalist örgütler içerisinde aktif olarak yer aldı. Sosyalizme ilgisi, son sınıftayken liseyi terk ettirdi ve onu üniversite eğitimi yerine Küba’da örgüt organizatörlüğü eğitimine yöneltti. Küba dönüşü Caracas Belediyesi’nde otobüs şoförü olarak çalışırken, Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’ne katıldı ve transit işçileri sendikasının temsilcisi olarak o saflarda yükseldi. 1990’ların başında Hugo Chavez’in ordu içinde kurduğu solcu muhalif grubun sivil kanadı olan MBR-200’e (Revolutionary Bolivarian Movement-200) girdi. 1992 yılında Hugo Chavez askeri darbeyle iktidarı ele geçirmeye kalkışıp tutuklandığında; Maduro ve gelecekteki eşi genç avukat Cilia FloresHugo Chavez’in serbest bırakılması için kampanya düzenleyenler arasında yer aldı. Hugo Chavez’in hapisten çıkıp 1998 yılındaki devlet başkanlığı seçimlerini kazanması, Maduro ve Flores’in yükselişini başlattı. Flores, zaman içerisinde milletvekilliği ve adalet bakanlığı gibi bir dizi görev üstlenirken, Maduro da yeni anayasayı yazacak olan Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Hugo Chavez’in iktidarını sağlamlaştırmasına paralel olarak, Maduro’nun yükselişi daha da hızlandı. 2005-2006 yıllarında Ulusal Meclis Başkanlığı, 2006 yılından sonra da Dışişleri Bakanlığı yaptı. 2012’de Hugo Chavez tarafından devlet başkanı yardımcılığına atandı ve “halef” olarak ilan edildi. 2013 Mart ayında Chavez’in ölümünün ardından geçici başkan; Nisan 2013′te yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde de Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi (Partido Socialista Unido de Venezuela; PSUV) adayı olarak yeni başkan oldu…  Venezuela için büyük sorunlar dönemi de böylelikle başlamış oldu…

Temelde petrol üretimi ve ihracına dayanan Venezuela ekonomisi; 2014 itibarıyla dünya petrol fiyatlarının büyük ölçüde baskılanması sonucu, küçülmeye başladı. İşsizlik ve enflasyon hızla yükseldi. Petrol ihracından elde edilen gelir kısıtlı olunca, sübvansiyon (destek) uygulamaları azaldı. Yoksulluk katlanarak arttı. Ekmek, süt, un, ilaç, vs. vs. gibi temel ihtiyaç ürünlerinin ithal edilememesi toplumsal hoşnutsuzluğu ve kutuplaşmaları had safhaya çıkardı. Düşülen ekonomik kriz sebebiyle 2014‘ün ilk yarısından itibaren birçok kentte orta sınıf vatandaşları Maduro’yu protesto etmek için sokaklara döküldü. Uzun süren protestolarda asker, polis ve eğitimsiz gecekondu mahalleleri Maduro’yu destekleyince çatışmalar yaşandı. Muhalefetin önde gelen liderlerinden Leopoldo Lopez ve hükümeti eleştiren kanaat önderleri hapse atıldı… 2015 Aralık ayında yapılan Ulusal Meclis seçimleri, muhalif kitleler tarafından, Maduro yönetimine karşı bir referanduma dönüştürüldü. Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi (Partido Socialista Unido de Venezuela; PSUV), 16 yıl sonra ilk kez meclis çoğunluğunu kaybetti. Muhalefet; Maduro hükümetinin hapse attığı siyasi mahkumlar ve kanaat önderleri olan yüksek profilli eleştirmenleri serbest bırakmak için yasa çıkarma ve Maduro’nun cumhurbaşkanlığı konusunu gerçek bir referanduma sunma imkanına ulaştı. Mart 2016’da muhalefetin kontrolündeki Ulusal Meclis, muhalif lider Leopoldo Lopez de dahil olmak üzere, Maduro hükümetinin hapse attırdığı düzinelerce siyasi mahkumun serbest bırakılmasına zemin hazırlayan bir yasa çıkardı… Maduro; hapse atılanların siyasi mahkum olduğunu reddederek, ulusal televizyonda yaptığı konuşmada “Ne yaparlarsa yapsınlar, teröristleri ve suçluları koruyan yasaların beni geçemeyeceğini göstereceğim.”deyip; yasayı, anayasaya uygun olup olmadığının incelenmesi için Anayasa Mahkemesi’ne (Supreme Court) gönderdi… Maduro destekçilerinin hâkim olduğuAnayasa MahkemesiUlusal Meclis‘in çıkardığı yasaları tekrar tekrar iptal etmek suretiyle bir anlamda yasama organının yetkilerini elinden aldı… 2017 Mayıs‘ında Maduro’nun; meclise karşı başkanın yetkilerini artıran ve ordu ile polise de “toplumsal düzeni sağlamaya matuf” yinelenebilir 60 günlük acil durum tasarruf hakkı verdiğini açıklayan bir deklarasyon (Başkanlık Kararnamesi) yayınlaması ise ülkede tam bir şok etkisi yarattı. Maduro; bu adımı, ulusal güvenlik için, ülkedeki sağcı güçlerin yabancı unsurlarla birlikte Venezuela’yı istikrarsızlaştırmak üzere komplo kurdukları gerekçesiyle attığını söyledi. Ulusal Meclis, Maduro’nun kararını yapılan oylama ile hemen reddetti. Ancak Maduro; deklarasyonunda ısrar ederek, meclisin kararına saygı duymayacağını ve tanımayacağını, Ulusal Meclis’in meşruiyetinin esasen sorgulanması gerektiğini açıkladı… Ulusal MeclisMaduro’nun bu tavrının anayasaya karşı bir darbe olduğunu ileri sürerek, hakkında “siyasi ve cezai yargılanma” kararı aldı… Buna cevap olarak Madurodestekçisi Anayasa Mahkemesi de Ulusal Meclis‘in yetkilerini aştığını belirterek, meclis hakkında fesih kararı verdi. Aynı zamanda muhalif lider Henrique Capriles 15 yıl boyunca kamu görevinden menedildi. Tartışmaların yaşandığı böylesi bir atmosferde ülkede enflasyon katlanarak artıp %1000’lere yükselirken ekonomik kriz iyice yoğunlaştı…

Maduro taraftarları sokaklara dökülüp yoğun gösterilerle Ulusal Meclis’in feshini savundu. Sonraki haftalarda muhalif göstericilerle güvenlik güçleri ve Madurotaraftarları arasında şiddetli çatışmalar yaşanmaya başlandı. Bu protestolar neredeyse günlük bir olay haline geldi. 2017 Haziran ayı itibarıyla, çatışmalarda hem muhalif üyeler hem de Maduro destekçileri ve güvenlik güçleri arasından 60′tan fazla kişi hayatını kaybetti. 1.200′den fazla insan yaralandı. Maduro; muhalif protestoları ABD destekli bir kapitalist komplo organizasyonu tarafından sergilenen darbe girişimi diye niteledi… Çözüm için, yeni bir anayasa taslağı hazırlamak üzere “kurucu meclis” toplama niyetinde olduğunu ve yeni anayasanın da referanduma sunulacağını söyledi. Bu adımları atarken yaptığı açıklamada Maduro“Cumhuriyetin ihtiyaç duyduğu barışı sağlamak, egemen halkın barış, uyum ve hakiki ulusal diyalogu gerçekleştirmesini sağlamak ve faşist darbeyi engellemek için orijinal kurucu gücü göreve çağırıyorum.”dedi… Maduro’nun asıl hedefinin, hükümetinin otoriter iktidarını pekiştirme, o günlerde yapılması gereken mahalli seçimleri erteletme ve Aralık 2018’de yapılması planlanmış cumhurbaşkanlığı seçimini iptal ettirme teşebbüsü olduğunu gören Ulusal MeclisTemmuz 2017‘de resmi olmayan bir halk oylaması (plebiscite) düzenleyerek karşılık verdi. Halk oylaması üç konuyu içeriyordu: Seçmenlerin; önerilen “kurucu meclis”i reddetip reddetmediği; ordunun, anayasayı savunmasını bekleyip beklemediği; Maduro’nun görev süresinin bitiminden önce cumhurbaşkanlığı seçiminin yenilenmesini isteyi istemediği…. Gayrı resmi referandumu gerçekleştiren organizarörler; oy kullanan 7,2 milyon Venezuelalı arasında, insanların yüzde 98’inin kurucu meclisi reddettiğini, ordunun anayasayı savunmasını beklediğini ve erken seçim istediğini belirttiler… Maduro, muhalefetin halk oylamasını anayasaya aykırı olarak nitelendirdi. Onlara “barışa dönmek, anayasaya saygı duymak ve oturup konuşmak” üzere çağrıda bulundu. Halkı da “kurucu meclis” seçimine katılmaya teşvik etti. Kurucu meclis için yapılan şaibeli seçimlerde Maduro 545 üyenin seçimini “devrim için bir seçim” övgüsüyle duyurdu… Muhalefetin boykot ettiğ seçimlerde çıkan olaylarda 10 kiş hayatını kaybetti. Meşruiyeti tartışmalı seçime tepki olmak üzere ABD, Maduro’nun mal varlığını dondurma kararı aldı. Onu, ABD hükümetinin kişisel olarak ekonomik yaptırımlarla hedef aldığı devlet başkanlarından biri diye ilan etti.

Seçimlerden iki gün sonra, muhalefet liderleri Leopoldo Lopez ve Antonio Ledezma, gecenin ortasında devlet güvenlik görevlileri tarafından evlerinden alınıp tutuklandı. “Kurucu Meclis”; ilk toplantısında, seçim öncesi kurucu meclisin oluşumunu anayasaya uygun bulmadığını ve seçimle ilgili şaibe iddialarını araştıracağını açıklayıp Maduro’ya karşı çıkmış olan Cumhuriyet Başsavcısı Bayan Luisa Ortega‘nın görevden alınmasına oybirliğiyle karar vererek, yeni bir anayasa taslağını hazırlamaktan daha fazlasını yapma misyonuyla görevli bulunduğunu açıkça segiledi. Dahası; muğlak bir dili içeren ve İfade özgürlüğünü baltalayan Nefretle Mücadele Yasasını kabul etti. Buna göre,“Sosyalist iktidara karşı; faşizmi, nefreti ve hoşgörüsüzlüğü teşvik eden tüm siyasi partiler yasaklanacak; medya veya sosyal medyada hoşgörüsüzlük ve nefret mesajları yayınlayanlar 20 yıla kadar hapis cezasıyla tecziye edilecektir…” Besbelli ki Kurucu Meclis; sosyalist Maduro’nun muhaliflerini artık faşist olmakla ya da hoşgörüsüzlükle yahut da nefret suçuyla itham edecek ve onları 20 yıl hapse mahkûm edecekti… Ekim 2017’de Venezuela’nın 23 eyaletinde (Aralık 2016’da yapılması gereken) valilik seçimleri yapıldı. Maduro’nun partisi PSUV valiliklerin 18′ini ele geçirdi. Muhalefet; seçimlerde hile yapıldığını, mükerrer oy kullanıldığını iddia etti ise de Maduro dostu Ulusal Seçim Konseyi (YSK), seçimleri yasal-meşru olarak ilan etti. Maduro da sonucu Chavismo (Sosyalist Chavez İdeolojisi) için bir zafer diye selamladı. Başlangıçta Maduro’nun kurucu meclise bağlılık sözü verme talebini reddeden dört başarılı muhalefet adayı ise seçimin ardından, Maduro’ya bağlılıklarını beyan ettiler.  Maduro otoritarizmi artık hem merkezde hem de yerel yönetimde egemendi…

MaduroVenezuela’nın felaket durumlarından ve krizlerinden ötürü, 2018’de de yine ABD’yi suçlamaya devam etti… Uluslararası Para Fonu‘na (IMF) göre, Venezuela’nın Gayri Safi Yurt İçi Hasılası 2017 yılında %14 oranında azalarak yaklaşık 210 milyar Dolar’a; 2018 yılı başlarında ise %120 azalarak yaklaşık 90 milyar Dolar’a düşmüştür… Enflasyon rakamları ise 2018 yılı başlarında %2,400‘lere, yıl sonunda ise %13,000’lere fırlamıştır. Venezuela’nın nüfusunun 32 milyon civarında olduğu dikkate alınırsa kişi başına düşen yıllık gelir oranının da açlık sınırlarında (2000 Dolar) seyredeceği açıktır… İşte bu kötü şartlar altında hayatta kalmakta zorlanan Venezuelalılar çareyi, ülkeyi terk etmekte görmüş ve göçe başlamışlardır. Öyle ki Kolombiya, Brezilya ve diğer ülkelere göçler yaklaşık günde 5.000kişiye ulaşmıştır… Bu atmosfer altında Maduro hükümeti; ABD’nin yanı sıra AB’nin de uyguladığı ekonomik yaptırımların üstesinden gelebilmek için, Şubat 2018’de Bitcoin benzeri bir kripto para birimi olan petro’yu piyasaya sürdü. Maduropetro‘nun ilk günkü satışlarının yaklaşık 735 milyon Dolar olduğunu iddia etttiyse de borsa spekülatörleri dijital para biriminin yaratılmasını umutsuz bir önlem olarak değerlendiriyordu. MaduroAralık 2018’de yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, yerel seçimlerin avantajıyla kazanabilmek maksadıyla, Mayıs 2018’e çekti. Bu süreçte politikalarına karşı, muhalefetin meydan okumalarını etkisiz kılabilecek her yolu da denedi. Zaten popüler muhalefet liderlerinin çoğu ya yasaklanmış ya da hapse atılmıştı… Başkanlık seçimlerinde, görünüşte iki aday vardı ancak ikinci aday Henri Falcon, aslında Maduro’nun partisine mensup “tavşan atlet”ten başka bir şey değildi. Muhalefet; seçimin şaibeli olacağını söyleyerek sandıklardan uzak durdu… Maduro’nun kontrolündeki Ulusal Seçim Konseyi‘ne (YSK) göre; Venezuela’nın toplam seçmen nüfusunun yalnızca %46‘sı oy kullanmıştı. Muhalefet kaynakları ise katılım oranının çok daha düşük olduğunu ve oy verenlerin ekseriyatının da hükümet tarafından dağıtılan yiyecek sepetlerini alabilmek için sandığa gittiğini söylüyordu… Sonuçta Maduro oyların %68‘ini, yaklaşık 5,8 milyonunu; Falcon da %20 küsurunu, yaklaşık 1,8 milyonunu almış görünüyordu… Falcon, seçim sürecini hileli diye kınayarak, tanımadığını söylemişse de Maduro2025 yılına kadar görevde kalmasını sağlayacak olan ikinci döneminin zaferini, “Venezuela’nın devrimci halkı hafife alınamaz.” diyerek ilan etmişti bile…  Seçimi; ABD, AB, Lima Grubu (Latin Amerika ülkelerinin 12/13’ü ve Kanada) ülkeleri ve uluslararası pek çok kuruluş, gayrı meşru görüp kınasa da netice değişmedi…  10 Ocak 2019‘da Maduro, ikinci dönem başkanlığı için yemin etti. Seçimi meşru görmeyip reddeden ülkelerin temsilcileri merasimde yoktu. Merasimde bulunanlar; KübaBolivya, Nikaragua, El Salvador, Meksika, Çin ve Türkiye idi…

Bu uzun girizgahtan anlaşılan o ki Nicolas Maduro; Venezuela’da şeffaf ve adil seçimlerle iktidara gelmiş bir devlet başkanı değildir… İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) 2019 Dünya Raporu’na göre; Nicolas Maduro, yıllarca süren hükümet baskısıyla kötü bir şekilde zayıflamış olan muhalefete karşı, uluslararası özgürlük ve adalet standartlarına uymayan bir seçimle cumhurbaşkanlığını kazanmıştır… Venezuela‘da yürütme yetkisini kontrol etmek için hiçbir bağımsız devlet kurumu bulunmamaktadır. Maduro ve Chavez hükümetlerinin bir dizi tedbiri, mahkemeleri bağımsızlık iddiasında bulunmayan hakimlerle istiflemiştir… Anayasa Mahkemesi, güçlerin ayrılığı (Yürütme, Yasama, Yargı) ilkesini açıkça reddetmiş ve kamuoyuna hükümetin siyasi gündemini ilerletme konusundaki kararlılığını taahhüt etmiştir. Hükümet; muhalefet önderliğindeki yasama organını Anayasa Mahkemesi vasıtasıyla fonksiyonlarından ve gücünden mahum bırakmaktadır. Aynı şekilde, muhalefeti sivil ya da askeri mahkemelerde kovuşturma yoluyla baskı altında tutmakta ve sıksık çıkan sokak protestolarını da şiddet uygulayarak cezalandırmaktadır. 2017 yılında, askeri mahkemeler uluslararası insan hakları hukukuna aykırı olarak 750′den fazla sivilin yargılanıp tutuklanmasına karar vermiş, bu uygulama 2018′de devam etmiştir. Güvenlik güçleri; gözaltına alınanlara bazı durumlarda şiddetli dayaklar, elektrik şokları, boğma ve cinsel taciz de dahil çeşitli işkenceler uygulamaktadır. Ağustos 2017‘den bu yana büyük bir gösteri yapılmamasına rağmen, aynı güvenlik güçleri protesto gösterilerini bastırma iddiasıyla ülke genelinde muhalifleri tacize ve keyfi olarak tutuklamaya devam etmektedir. Cumhuriyet Başsavcısı’nın açıklamalarına göre, Maduro Hükümeti’nin başlattığı “Halkın Kurtuluşu Operasyonları”nda, Kasım 2017‘de polis tarafından 500‘den fazla kişi öldürülmüştür. Yine hükümet; siyasi muhalifleri ya kamu görevinden çekilmeye zorlamakta ya da onları hapsetmektedir. Ceza Forumu‘na göre, muhalif protestolarla ilgili olarak 2014‘ten bu yana 12 bin 500‘den fazla kişi tutuklanmıştır. Bunlar arasında sadece göstericiler değil, seyirciler ve evlerinden herhangi bir resmi tutuklama kararı olmaksızın izinsiz alınan insanlar da vardır. Yaklaşık 7.300 kişi sadece hükümet aleyhine yazı yazdığı için tutuklanıp, şartlı olarak serbest bırakılmış ancak ceza kovuşturmasına maruz bırakılmıştır. Aynı şekilde, hükümet medyayı düzenleme yetkilerini genişletmiş ve muhalif medya kuruluşlarının sayısını azaltmak için agresif bir şekilde çalışmıştır. Ulusun çıkarları için elverişli olmadığı gerekçesiyle WEB sitelerini bile keyfi bir şekilde askıya almış, “devlet yetkililerine saygısızlık” iddiasıyla birçok gazete, WEB sitesi ve radyo istasyonunu kapatmıştır. Medyada; hükümeti eleştirirken, misilleme korkusu nedeniyle “öz sansür” ciddi bir sorun haline gelmiştir. Hükümet yetkilileri tarafından insan hakları savunucuları ve bağımsız medya kuruluşları taciz edilmekte, kötü cezaevi koşulları, insan hakları ihlallerine karşı cezasızlık diğer önemli suiistimaller arasında yer almaktadır. Yani, Maduro yönetimindeki Venezuela, bir “hukuk devleti” değil; bir “diktatörlük”tür… Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği2014 Kasım ayından bu yana 32 milyon Venezuelalı’nın tahminen 3-4 milyon kadarının yeterli şekilde beslenememe, yiyecek kıtlığı, temel sağlık hizmetlerine erişememe, tıbbi malzeme, ilaç yokluğu, vb. gibi nedenlerle ülkesinden kaçtığını rapor etmiştir. Görünen o ki Venezuela‘daki yaygın insan hakları ihlalleri, siyasi, ekonomik ve sosyal krizler; yurttaşlarını kendi ülkesini terk etmeye zorlamaktadır. Öyle ki Venezuela’lıların baskı ve kıtlıktan kaynaklanan bu zorunlu kaçışları, Latin Amerika tarihinde, türünün en büyük göç krizini temsil etmektedir…

Yukarıda anlatılanlar apaçık bir hakikat iken; acaba Türkiye’deki “dindar” kesimlerin, özellikle de AKP iktidarının Nicolas Maduro sevgisinin sebebi nedir? Üstüne üstlük AKP iktidarının dış politikadaki en önemli baş ağrılarından biri olan “Sözde Ermeni Soykırımı Tasarısı”nı, AKP’nin iktidara geldiği “çıraklık” döneminde; 14 Temmuz 2005 tarihinde kabul eden Venezuela Ulusal Meclisi’nin o tarihteki başkanı Nicolas Maduro olmasına rağmen? Acaba Nicolas Maduro cumhurbaşkanı olduktan sonra değişmiş; Venezuela‘yı da İlk Müslümanlar’ın Mekke’den hicret etmek zorunda bırakıldıkları Necâşî’nin ülkesi Habeşistan’a mı dönüştürmüştür? Unutanlar için hatırlatalım: 14 Temmuz 2005‘te Nicolas Maduro başkanlığındaki Venezuela Ulusal Meclisi; “Sözde Ermeni Soykırımı Tasarısı”nı kabul etmekle kalmamış, AB’ye de çağrıda bulunarak Türkiye‘nin AB üyelik sürecini askıya almasını istemişti… Bu olay üzerine TBMM Başkanı Bülent Arınç; Nicolas Maduro’ya hitaben bir resmi mektup göndermiş, son cümlesini de şöyle bitirmiştir: “Ülkelerimiz arasındaki dostane ilişkilerle bağdaşmayan ve hangi gerekçe ile alındığını anlayamadığımız bu kararın yaratacağı olumsuz sonuçların ortadan kaldırılması için gerekli çabayı göstereceğinize inanıyorum.”  (https://www.milligazete.com.tr/haber/1795316/ermeni-soykirimini-taniyan-venezuelaya -turkiyeden-tepki)… Diyanet Vakfı İslam Ansilopedisi’nin anlatımıyla Müslümanlar’ın hafızasındaki Necâşî ve Habeşistan olayı şudur: “Hz. Peygamber’in, Mekke’de eziyet gören Müslümanlar’a ‘Orada, ülkesinde hiç kimseye zulmetmeyen bir hükümdar iş başındadır; gidin ve Allah, içinde bulunduğunuz durumdan bir çıkış yolu gösterinceye kadar o doğruluk ülkesinde kalın.’, tavsiyesi üzerine (İbn Hişâm, I, 321-322), 615 yılında dördü kadın olmak üzere on beş kişi Habeşistan’a hicret etmiş, bu ilk muhacirlerin Necâşî tarafından iyi karşılanmasıyla bir yıl sonra daha kalabalık bir grup oraya gitmiştir. Müşrik Kureyşliler, sayıları artan bu muhacirlerin ardından Habeşistan’a bir heyet göndererek Necâşî’den onları iade etmesini istemişlerse de NecâşîKureyş heyeti ile Ca‘fer b. Ebû Tâlib başkanlığındaki muhacirlerin temsilcilerini tartışmaya davet etmiş ve sonuçta Müslümanlar’ı davalarında haklı bularak misafirliklerinin devamına karar vermiştir.” Acaba MaduroNecâşî’ye benziyor mu? Kendi insanına her türlü zulmü reva gören Maduro nerede, yabancılara bile zulmetmeyen Necâşî nerede? Kendi insanıyla ülkesinin kaynaklarını paylaşmayan Maduro nerede, ülkesinin kaynaklarını yabancı, muhacirlerle paylaşan Necâşî nerede? Kendi insanını açlığa mahkûm eden Maduro nerede, ülkesine hicret eden yabancıları doyuran Necâşî nerede? Kendi insanına ülkesinde hayat hakkı tanımayan Maduro nerede, yabancılara ülkesinde yaşama hakkı tanıyan Necâşî nerede? Kendi insanını, “dikta yönetimi”ne muhalif diye zindanlara tıkan Maduro nerede, “dikta yönetimi”nden kaçan yabancıları özgürleştiren Necâşî nerede? Besbelli ki Maduro ile Necâşî arasında herhangi bir benzerlik yoktur… O halde Maduro sevgisinin sebebi nedir? Ne dersiniz, acaba muhabbetin kaynağı, Venezuela‘daki muktedirlerle Türkiye’deki muktedirlerin tarz-ı siyasetlerindeki benzerlikte olabilir mi???

Bu yazı Güncel Yazılar, Siyaset kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.