Modernitenin zorunlu sonuçlarından ve en önemli açmazlarından biri şüphesiz ahlak, hukuk ve siyaset arasındaki simetrik ilişkilerin birbirinden koparılmasıdır. Hiyerarşik bir siyasal yapılanma olan ve meşruiyetini “din”den alan “aristokrasiler”eşitlik ve özgürlük idealleriyle yıkılıp, yerlerini meşruiyetini halktan ve rasyonel temelli insan hakları öğretisinden alan yeni rejim demokrasilere (cumhuriyetlere) terk edince ahlak, hukuk ve siyaset arasındaki simetrik ilişkiler de zorunlu olarak terk edilmiştir. Aslına bakılırsa Batı’ya özgü yaşama biçimi olan modernite için gerçekte vazgeçilen şey, Hristiyanlık tarafından belirlendiği söylenen muayyen bir ahlak anlayışıydı. Çünkü o ahlak anlayışı adaletin değil, insanlar arasında eşitsizliği öngören imtiyazlılığın payandasıydı. Rasyonel zeminde temellendirilebilen “kendiniz için istediğiniz şeyleri başkaları için de isteyiniz; kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyleri başkalarına yapmayınız” tarzındaki kurallar (golden rules) en azından kendi iç dünyasında tüm yurttaşlar için daima geçerli olmuştur. Bunu mümkün kılan temel faktör de şüphesiz denge ve denetleme (checks and balances) sistemi üzerine bina edilen “hukuk devleti”nin rasyonel temelli hukuk kurallarıdır. Açıktır ki “siyasi etik”denilen şey de zaten bu rasyonel temelli hukuk kurallarına riayettir. Modernite açısından siyasi etiğin asıl muhataplarıysa kamu otoritesini temsil eden idarecilerdir. Bu çerçeveden bakıldığında siyasi etik; kamu gücünün kullanımında, kamu tarafından benimsenen etik ilkelere ve yasalara bağımlılıktır…
Türkiye Cumhuriyeti devleti “siyasi etik” denilen bir şeylerin varlığından, Avrupa Birliği üyelik sürecinde, 2004 yılında katıldığı Yolsuzlukla Mücadele Eden Devletler Grubu (The Group of States Against Corruption) GRECO tarafından hazırlanan Türkiye Raporları sayesinde haberdar olabilmiştir. Yani siyaseten “ahlaka riayet”, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bizatihi kendi kendine almış olduğu bir karar değil, Batı Medeniyeti modernitenin rasyonel bir kurumunun tavsiyelerinin sonucudur. Ne garip değil mi? Garip ama gerçek. GRECO’nun Türkiye’ye yönelik tavsiyelerinin bazı önemli maddeleri şunlardır:
1- Etik kurallarının idari mekanizma içinde yerleştirilmesini ve bu amaca matuf yeni kurallar yapılmasını sağlayacak şekilde, yeterli bütçe ve personel vermek suretiyle Etik Kurulu’nun bağımsız olmasının sağlanması; kamu idaresindeki yolsuzluk ve etik davranış konularına ilişkin çalışma yapılması ve üst düzey görevlilere karşı yapılan şikayetlerin çok iyi bir şekilde incelenmesi
2- Yeni Etik Kanunu ve yolsuzluğa karşı politikalar hakkında bütün devlet memurlarının eğitiminde kullanılacak olan eğitim materyallerinin geliştirilmesi ve bütün Bakanlıklar ve sivil hizmet birimlerinden bu eğitimi, müfredatlarının bir parçası haline getirmelerinin istenmesi; bunun devlet memurlarının ilk eğitimleri ve sonraki hizmet içi eğitimlerinin en temel bölümü olduğunun güvence altına alınması
3- Kamuoyundan gelen kötü yönetime ilişkin şikayetlerle ilgilenmek üzere geniş yetkiye sahip, Yürütme’den bağımsız bir Ombudsmanlık kurumunun kurulmasına öncelik verilmesi; buna ilişkin mevzuatın kabul edilmesi sonrasında tüm Türkiye çapında duyarlılık kampanyası yapılmasının sağlanması
4- Yargı’nın, eğitim, denetim ve atanma ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı’na karşı bağımsızlığının artırılması
5- Hakim ve savcılara mahsus bir eğitim kurumu olan Adalet Akademisinin tam faaliyete geçirilmesinin sağlanması; hakim ve savcıların özellikle iktisat ve maliye gibi yolsuzluk suçlarının kovuşturulması ve yargılaması ile ilgili alanlarda eğitimlerinin sağlanması
6- Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması sisteminin, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin kararlarda objektif ölçüler kullanılacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve kararların siyasi etkilerden uzak ve savcı tarafından iletilen talepteki esaslar çerçevesinde verilmesinin güvence altına alınması
7- Savcılık soruşturması için gerekli olan idari iznin yapılacak cezai takibatların etkinliği üzerindeki etkisinin analiz edilmesi ile ceza yargılaması bağışıklığından fiilen yararlanan kamu görevlileri kategorisini azaltmak amacıyla idari izin sisteminin yeniden düzenlenmesinin değerlendirilmesi
8- Türk Ceza Kanunu’nun tüzel kişilere güvenlik tedbirleri uygulanmasına ilişkin hükümlerinin, Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ceza Sözleşmesi’ndeki tüzel kişilerin cezaî sorumluluğuna ilişkin standartlarla tam uyum içerisinde olduğunun güvence altına alınması
9- Vergi makamları için, yolsuzluk suçlarının ortaya çıkarılması ve bildirim yükümlülüklerinin etkili bir şekilde yerine getirilmesi konularında özel eğitim ve/veya kılavuz ilkelerin getirilmesi
10- Yasal ve düzenleyici tedbirler de dahil olmak üzere, kara para suçlarının araştırılması ve bildirimine yönelik politikalara, maliyeciler ve deneticilerin katılımını sağlamak için gerekli tedbirlerin alınması
11- Yolsuzluk konusunda stratejiler önermek ve yolsuzluğa karşı ulusal stratejilerin uygulanmasını izlemekten sorumlu olacak şekilde bir kurumun görevlendirilmesi, böyle bir kurum, kamu yönetimini olduğu kadar sivil toplumu da temsil etmeli ve izleme fonksiyonunda bu kuruma belli ölçüde bağımsızlık verilmeli…
Türkiye Cumhuriyeti devleti; GRECO’nun tavsiyelerine istinaden önce 2004 yılında Başbakanlık bünyesinde Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nu ihdas etmiş ve Nisan 2005 yılında da kamu görevlilerine yönelik bir etik davranış ilkeleri yönetmeliği yayınlamıştır.[1] Öncelik verilen ilkelerden bazıları şunlardır:
1- Kamu görevlileri, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde; sürekli gelişimi, katılımcılığı, saydamlığı, tarafsızlığı, dürüstlüğü, kamu yararını gözetmeyi, hesap verebilirliği, öngörülebilirliği, hizmette yerindeliği ve beyana güveni esas alırlar.
2- Kamu görevlileri, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde; halkın günlük yaşamını kolaylaştırmayı, ihtiyaçlarını en etkin, hızlı ve verimli biçimde karşılamayı, hizmet kalitesini yükseltmeyi, halkın memnuniyetini artırmayı, hizmetten yararlananların ihtiyacına ve hizmetlerin sonucuna odaklı olmayı hedeflerler.
3- Kamu görevlileri, çalıştıkları kurum veya kuruluşun amaçlarına ve misyonuna uygun davranırlar. Ülkenin çıkarları, toplumun refahı ve kurumlarının hizmet idealleri doğrultusunda hareket ederler.
4- Kamu görevlileri; tüm eylem ve işlemlerinde yasallık, adalet, eşitlik ve dürüstlük ilkeleri doğrultusunda hareket ederler, görevlerini yerine getirirken ve hizmetlerden yararlandırmada dil, din, felsefi inanç, siyasi düşünce, ırk, cinsiyet ve benzeri sebeplerle ayrım yapamazlar, insan hak ve özgürlüklerine aykırı veya kısıtlayıcı muamelede ve fırsat eşitliğini engelleyici davranış ve uygulamalarda bulunamazlar.
5- Kamu görevlileri, kamu yönetimine güveni sağlayacak şekilde davranırlar ve görevin gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını davranışlarıyla gösterirler. Halkın kamu hizmetine güven duygusunu zedeleyen, şüphe yaratan ve adalet ilkesine zarar veren davranışlarda bulunmaktan kaçınırlar. Kamu görevlileri, halka hizmetin kişisel veya özel her türlü menfaatin üzerinde bir görev olduğu bilinciyle hizmet gereklerine uygun hareket eder, hizmetten yararlananlara kötü davranamaz, işi savsaklayamaz, çifte standart uygulayamaz ve taraf tutamazlar.
6- Kamu görevlileri; görev, unvan ve yetkilerini kullanarak kendileri, yakınları veya üçüncü kişiler lehine menfaat sağlayamaz ve aracılıkta bulunamazlar, akraba, eş, dost ve hemşehri kayırmacılığı, siyasal kayırmacılık veya herhangi bir nedenle ayrımcılık veya kayırmacılık yapamazlar. Kamu görevlileri, seçim kampanyalarında görev yaptığı kurumun kaynaklarını doğrudan veya dolaylı olarak kullanamaz ve kullandıramazlar.
Formaliteler güzel de uygulama nerede? Siyasi Etik Kanunu çıkarılmadığı ve etik ihlallere karşı cezaî müeyyideler tatbik edilmediği taktirde ilke tespitinin anlamı nedir? Böylesi şartlar altında etik kuralların ihlaline dair haberlerin alınması bile bir mucize. Mucizenin sebebi şüphesiz “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” denilen ucube sistemle geçilmeye çalışılan “TEK ADAM REJİMİ”ne bağlı olarak realize edilen medya dünyasındaki tekelleşmedir. Mart 2019 yerel seçimlerinde AKP’nin yaklaşık 20 yıldır elinde tuttuğu belediyelerde birçok yeri kaybetmesi, mucizenin gerçekleşmesine yol açmış ve etik kuralların ihlaline dair haberlere kapı aralanmıştır. Her ne kadar haberlerin çoğunluğu CHP’li belediyelerle ilgili ise de (çünkü medya tekeli AKP’den taraf) nadirattan da olsa bu vesileyle AKP belediyelerinde ya da bürokrasisinde görülen ihlaller de gün yüzüne çıkarılmaktadır.
İşte medyanın haberdar ettiği bazı örnekler:
1- CHP’li İzmir Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan, meclis kararıyla kendisini belediye şirketine müdür olarak atadı. CHP’li başkan, 8 bin liralık maaşı dışında 7 bin 500 lira da müdür maaşı alıyor. AK Parti grubunun, çok tartışılacak bu karara kaymakamlık ve hukuki yollardan itiraz etmeye hazırlandığı öğrenildi. Başkan İlkay Girgin Erdoğan; ‘kendisini müdür atayarak maaşa bağladığı’ yönündeki iddialara yanıt verdi: Yapılan işlem; KHK, Kanun ve Yüksek Mahkeme kararlarına aykırı olmamasına rağmen, basında ve kamuoyunda rahatsızlık ve hassasiyet yaratan ‘Huzur Hakkı’ işlemini tamamen kendi özgür irademle sonlandırma kararı aldım…
2- AKP’li Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkan Alinur Aktaş belediyenin tüm şirketlerine de ‘başkan’ olmuş! Kamuoyunun gündemine son olarak “30 Ağustos halkın tamamını ilgilendiren bir bayram değil” sözleri ile gelen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın belediyenin tüm şirketlerine yönetim kurulu başkanı olduğu ortaya çıktı. Söz konusu şirketlere AKP’li il yöneticilerini başkan vekili yapan Aktaş’ın ‘huzur hakkı’ adı altında aylık yaklaşık 50 bin lira maaş aldığı tahmin ediliyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi konuyla ilgili resmi internet sitesinden kamuoyuna yazılı açıklama yayınladı: Ülkemizdeki tüm belediye şirketlerinde huzur hakkı uygulaması mevcuttur. Sayın Alinur Aktaş emsal belediye başkanlarının sadece bir şirketten aldığı huzur hakkından daha düşük miktarda huzur hakkı almaktadır…
3- AKP, Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, 3 ayrı koltuktan 4 maaş alıyor. Belediye başkanlığının yanı sıra 2 ayrı yönetim kurulu üyeliğinden de ayda 200 bin lira ücret alan Hilmi Güler, “Ben bu görevlerde ülkeme katkı sağlamak için bulunuyorum. Aldığım para o kadar değil” açıklaması yaptı…
4- CHP, İzmir’de Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur, oğlu Efe Uygur’u, belediye bünyesinde işe aldı. Efe Uygur, belediye şirketi olan Torbalı Personel Özel Güvenlik Gıda İnşaat Temizlik Şirketi’ne (TORBEL) Genel Müdür Yardımcısı oldu. Uygur, ‘TORBEL bilerek batırılmış, güvenebileceğim kimse yoktu’ dedi. Tepkiler üzerine Uygur, oğlunu görevden aldığını açıkladı.
5- AKP’li Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu’nun da kendisini belediye şirketlerinden birine müdür olarak atadığı ve buradan maaş aldığı iddia edildi. Başkan Murat Zorluoğlu, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki basın toplantısında şahsını kast eden söylemine cevap verdi: “Trabzon Büyükşehir Belediyesinin 5 değil, 3 şirketi vardır. Ben bu şirketlerden sadece 1 tanesinde yönetim kurulu üyesiyim. Bu da parti ayrımı olmaksızın ülkemizde genel bir uygulamadır.”
Etik ihlal örnekleri yazmakla bitirilemeyecek kadar çok… Şüphesiz söz konusu örnekler yalnızca belediyelerle sınırlı da değil. Kamu bürokrasisinin hemen her alanında mevcut… 2001’de kurulurken Parti Programı’na siyasi etikle ilgili olarak “Siyasetin kirlendiği, siyasi alanın iyice daraltıldığı ülkemizde; siyasetin ve siyasetçinin yeniden saygın ve güven veren bir konuma getirilmesi gerçekleştirmek istediğimiz bir hedeftir. Siyasetin dürüstlük ve liyakati esas alan bir yapıya kavuşturulması, siyasi finansmanın denetlenebilir ve şeffaf olması, ülkemizdeki siyaset kurumunun en temel ihtiyacıdır.” cümlelerini yazan AKP; iktidar olalı beri her nedense konuya duyarsız… Duyarsızlıktan da öte; belediyelerdeki etik ihlallere sessiz kalmayıp, TBMM’ye “Siyasî Ahlaksızlıkla Mücadele ve Siyasî Etik” kanunu teklifi sunan CHP yönetimine karşı; Parti Sözcüsü Ömer ÇELİK’in ağzından şöyle cevap veriyor: “Herhangi bir partinin siyasi etikle ilgili laf etmesi için kendi siyasetindeki toksinleri atması lazım. Bunun başlangıcı CHP için, İş Bankası hisselerini Hazine‘ye devretmeleri olur.” İyi de sormazlar mı, ne yani; CHP şayet Atatürk’ün partiye temsil hakkını miras bıraktığı İş Bankası hisselerini Hazine‘ye devretmezse AKP etik ihlallere devam mı diyecek? Kaldı ki miras bırakanın servetinin kaynağı hakkında tek kelime etmeyip, bıraktığı miras hakkında spekülasyon yapmanın neresi etik? İslamcılık iddiasındaki birilerinin bu tutumuna “PES DOĞRUSU” denmez de ne denir? Kendisinin yaşamadığı hiçbir şeyi başkalarına teklif etmeyen ve “İnsanlara gönderilmemin asıl sebebi, ahlak-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmektir.”; diyen İslam Peygamberi’nin ahlak anlayışı nerede, İslam’dan siyaseten nemalanan AKP’nin etik anlayışı nerede???
[1] Resmi Gazete 13.04.2005 Sayısı: 25785