“Kılıç Hakkı”, Türkiye ve Filistin Üzerine

Geleneksel İslam hukukundan haberdar olanların malumudur; “kılıç hakkı” tabiri; gayrimüslimlere ait menkul-gayrimenkul emvalin, savaş neticesinde Müslümanlar tarafından ele geçirilmesini ve onlar üzerindeki tasarruf hakkını anlatmak üzere kullanılır. Her ne kadar tabir, Selçuklu Türkleri ile fethedilen beldelerdeki en büyük ibadethanenin camiye dönüştürülmesi gibi özel bir anlam kazanmış ise de esas itibarıyla galibiyetle elde edilen tasarruf hakkının Peygamber hayattayken de Dört Halife döneminde de Emevî-Abbasî döneminde de herhangi bir sınırı olmamıştır. Kur’an’a ait; “Savaşta ganimet olarak aldığınız her şeyin beşte biri Allah’a, Resulüne, akrabalarına, yetimlere, muhtaçlara ve yolda kalmışlara aittir (beşte dört ise savaşan insanlara dağıtılır).” (Enfâl Suresi 41), şeklindeki ifadeler ganimet hususunda hiçbir istisnaya yer vermemektedir. “Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasına engel olan ve oraların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların mescitlere ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada rezillik var, ahirette de onlar için büyük azap vardır.” (Bakara 114), “Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla savması-defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi.” (Hac 40) ayetleri tasarruf hususunda bir takım istisnalara işaret ediyor gibi görünse de tarihî tecrübe zaviyesinden bakıldığında, çizilen sınırlara riayet edildiğini söylemek bir hayli zordur. Ne yazık ki her zaman ve zeminde geçerli olan “reel politika”, ahlakî idealleri pek de dikkate almamaktadır…

Kılıç hakkı tabirinin ve pratik yansımalarının sadece geçmişe ait olduğunu ve geleneksel dönemde kaldığını, modern dünyayı ve Türkiye’yi ilgilendirmediğini söylemek elbette doğru değildir. Türk devletinin lokal gücü nedeniyle, o tür bir anlayışın, dış politikada yerinin olamayacağı muhakkak ise de mevcut AKP iktidarının icraî meşruiyetinin ve geleceğinin temini için kullanışlı bir argüman olduğu da muhakkaktır. Seçmen konsolidasyonuna ihtiyaç duyulmayan günlerde, Ortaköy Camii’nin restorasyon sonrası açılışında, tekparti diktatörlüğü döneminde müze yapılan Ayasofya’nın da yeniden cami olarak açılması için slogan atan gruba seslenerek, “Şimdi kardeşlerim, yan tarafındaki Sultanahmet camiini önce bir dolduralım bakalım, ondan sonra gerisi gelir, önce onu bir halledelim.” [1] ifadelerini kullanan ERDOĞAN; bilahare seçmen konsolidasyonuna ihtiyaç duyulunca, muhafazakâr seçmeni cezbedebilmek maksadıyla, Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesine karar vermiş ve bu süreçte AKP iktidarının kullandığı en önemli icraî meşruiyet argümanlarından biri de “kılıç hakkı” söylemi olmuştur… Cumhurbaşkanı ERDOĞAN; konuyla ilgili yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştır: “Hukuka aykırı olarak 1934 yılında müze yapılan Ayasofya, 86 yıl aradan sonra (24 Temmuz 2020) yeniden, Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinde belirttiği şekilde cami olarak hizmet vermeye başlayacaktır… Fatih; İstanbul’u fethettiğinde, Roma İmparatoruunvanını da almış ve dolayısıyla Bizans hanedanı üzerine kayıtlı bulunan tüm emlake sahip olmuştur. İşte bu hukuka istinaden, Ayasofya da Fatih’in ve onun kurduğu vakfın üzerine tapulanmıştır. Cumhuriyet döneminde bu tapu senedinin yeni harflerle hazırlanmış resmi bir sureti de çıkarılarak hukukî statüsü tescillenmiştir. AyasofyaFatih’in tapulu mülkü olmasaydı, hukuken burayı vakfetme hakkı da bulunmazdı. Fatih, Ayasofya’yı da içeren 1 Haziran 1453 tarihli yüzlerce sayfalık vakfiyesinin bir yerinde aynen şunları söylüyor. ‘Kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirir, bir maddesini tebdil eder, onu iptal veya tadile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camii’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterir, yardım ederse, kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkar, camilikten çıkarır ve sahte evrak düzenleyerek mütevellilik hakkı gibi şeyler isterse, yahut onu kendi batıl defterine kaydeder veya yalandan kendi hesabına geçirirse huzurunuzda ifade ediyorum ki en büyük haramı işlemiş ve günahı kazanmış olur. Bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun.”[2]

AKP iktidarının ortağı MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’de 14 Haziran 2020 tarihli “Ayasofya Tartışmaları Ekseninde” başlıklı basın açıklamasında, konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır: Ayasofya Camisi’nin maddi ve manevi mülkiyet hakkı 567 yıldır Türk milletinin zimmet ve zilyedindedir. İstanbul’un fethini takiben büyük Hünkârımız Fatih Sultan Mehmet Han ve kahraman neferlerinin Ayasofya’nın yıkılmayan kısmında kıldıkları ilk Cuma Namazını müteakip burası camiye dönüştürülmüştür. Kılıç hakkı olan Ayasofya Camisi aynı zamanda 1462 yılında Fatih Vakfiyesi’ne tescil edilmiş, 1934 yılına kadar da ibadete açık tutulmuştur. 24 Kasım 1934’de Ayasofya Camisi’nin müzeye çevrilmesini sağlayan kararnameden mülhem bugüne kadar uzanan bitmeyen kafa karışıklıkları, kesilmeyen spekülasyonlar, eksilmeyen ve eskimeyen mesnetli-mesnetsiz iddialar, derinleşen fikir ve görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Mezkûr kararnamede Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün attığı imzanın sahte mi gerçek mi olduğu on yıllar boyunca tartışmaların ağırlık merkezini teşkil etmiştir. Ayrıca aziz Atatürk’ün Ayasofya Camisi’nin yalnızca bahçe kısmının müze olarak kullanılmasına onay verdiği dikkat çekici şekilde ileri sürülmüştür. Sorumsuz ve şuursuz bazı sözde akademisyen, müşkülpesent uzman yorumcular Fatih Sultan Mehmet Han ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü münasebetsizce mukayese yanlışına düşmüşlerdir. Fatih’in yaptığını Atatürk tarafından yıkıldığı iması veya ifadesi hain bir uydurma, rezil bir yalandır. Böylesi sefil düşünce beyanına hiç kimsenin hakkı yoktur.”[3]

Kılıç hakkı söylemi; AKP iktidarının icraî meşruiyet aracı olmanın yanı sıra, aynı zamanda iktidarın sürekliliğinin sağlanmasına yönelik, muhafazakâr kitleler üzerinde kullanılan bir propaganda, bir formalizasyon aracı fonksiyonunu da ifa etmektedir… İktidarın resmi yayın organına dönüşen TRT’de “ilham kaynağımız tarihimizdir” mistifikasyonu ile kurgulanan ve sürekli yayında tutulan Alparslan, Melikşah, Ertuğrul, Osman gibi dizilerin aslî teması kılıç hakkı ile kaleler, beldeler fetheden, devletler yıkıp, devletler kuran, “bin yıl” sonrasını dahi hesaplayan kahramanlık destanlarıdır… Destanların baş aktörü de elbette obasının iyiliğinden başka bir düşüncesi olmayan BEY tiplemeleridir… Sanırsınız ki karşınızda, tek kaygısı “halka hizmet” olan ve FAİZ yasağı nassını savunduğu için de kur korumalı mevduat hesabı uygulamaları ile hazineden büyük bir miktarın (bütçenin yaklaşık beşte birinin) üç-beş zenginin kasasına aktarılmasını buyuran, haza AKP’nin Reisi var… Acaba muhalefetin iktidar eleştirilerini “iddiaların aksine” programıyla ana haber bülteni sonrası, televizyon yayınlarının en çok izlendiği prime time vakitlerinde cevaplandırmayı kendisine vazife edinen TRT’nin mistifikasyon tedrisatından geçen ve dolayısıyla da yegâne eğitim-öğretim mecrası TRT olan cahil insanların “geçmişle övünmek” dışında başka bir nitelik kazanması mümkün müdür?

Mamafih, İslam’da savaşın yalnızca savunmaya matuf olduğunu ileri sürerek kılıç hakkı iddialarına karşı çıkan yorumlar da yok değildir… İslam Ansiklopedisi mevzuyu şu şekilde değerlendirmektedir: “İslâm’a göre savaş, yayılmacılık güdüsüyle çıkar sağlama ve sömürme amacına değil dine ve inananlara yönelik düşmanca girişimleri bertaraf etme, barış için gerekli ortamın oluşmasını sağlama, bu ortamı bozanlara engel olma, gerekirse cezalandırma ve sonuçta temel hak ve özgürlükleri güvence altına alma amacına yöneliktir (el-Enfâl 8/39, 47, 56-57, 61; el-Kasas 28/77, 83). Resûl-i Ekrem, ganimet elde etme veya kahramanlık duygularını tatmin etme ya da şöhrete ulaşma kaygısıyla yapılan savaşları yererken (Müsned, IV, 402; Buhârî, “Cihâd”, 15; Müslim, “İmâre”, 149) aynı zamanda savaş fikrinin hangi zemine oturması gerektiğine işaret etmiştir… Bu zemin, Hac sûresinin, “Saldırıya uğrayanlara zulme maruz kaldıkları için savaş izni verildi.” mealindeki ayetiyle (22/39) belirlenmiştir… Saldırıya karşılık verme izni daha sonra nazil olan şu ayetle yükümlülük haline dönüşmüştür: “Size savaş açanlarla Allah uğrunda siz de savaşın, fakat aşırılığa sapmayın.” (el-Bakara 2/190). Saldırıya uğranılması halinde savaşı farz kılan bu emir, önceleri sadece Kureyşli müşriklere yönelikken daha sonra Müslümanlar aleyhine onlarla iş birliği yapan Ehl-i kitabı (et-Tevbe 9/29) ve Arap yarımadasındaki diğer kabileler de bunlarla beraber olunca düşman niteliği taşıyan herkesi (et-Tevbe 9/36) kapsamına almıştır… Binaenaleyh savaşın, İslâm inancını ve Müslüman toplumunu korumak için meşru savunma hakkının gerektirdiği bir zorunluluk olarak görüldüğü açıktır…[4]

Öte yandan kılıç hakkı uygulamalarının benzerlerinin, Hıristiyan geleneğinde de modern Batı dünyasında da mevcut olduğunu söylemek hiç de yanlış olmasa gerektir. Haçlı Seferleri ile İslam ülkelerini istilaya kalkışanlar, Selçuklu ya da Osmanlı Türkleri gibi yalnızca fethedilen beldenin en büyük mabedini kiliseye dönüştürmeye çalışmamış, üstüne üstlük Müslümanları o beldeden çıkardıkları gibi, nerdeyse tüm İslam mabetlerini de yok etmişlerdir. Asırlarca, Osmanlı toprağı olan Balkan ülkelerinde Birinci Dünya Savaşı sonrası hemen hemen hiçbir caminin sağlam bırakılmaması, insanların tehcire tabi tutulması bu durumun en açık tezahürüdür… Modern Batı devletlerinin “Sosyal Darwinist”“Hukuk güçlünün iradesinden doğar.” (Law emanates from the will to power.) yaklaşımıyla dünyanın geri kalanını sömürgeleştirmeye kalkışmaları ise olsa olsa kılıç hakkı uygulamalarının zulümdeki zirve noktası olarak değerlendirilebilir… Genelde modern Batı’nın, özeldeyse İngiltere ve Amerika’nın orta doğu karakolu olarak kurulan ve o çerçevede vazife yürüten İsrail’in, Filistin halkına yaptığı soykırım muameleleri ise hem Yahudilik’ten hem de “Sosyal Darwinist”, “hukuk güçlünün iradesinden doğar.” yaklaşımından kaynaklanan kılıç hakkı uygulamalarının zulümdeki zirve ötesi zirve noktası olarak değerlendirilebilir ancak…

Açıktır ki hukuketnisitedin ya da ideoloji ayrımı gözetmeksizin, sadece ve sadece insanlık gibi evrensel etik bir prensibi ifade eden “altın kural” (Sen sana ne sanırsan ayruğa da onu san.) ilkesi ekseninde temellendirilmediği ve tanımlanmadığı taktirde, ne din soslu ne de “Sosyal Darwinizm” soslu zulmün bir yansıması olan kılıç hakkı uygulamalarına engel olunabilir… Sözde İslam dünyasının da Türkiye’nin de Batı ülkelerinin de vs. vs. Filistin Trajedisi karşısında, gerçekte sessiz kalmalarının yegâne sebebi, hukuku evrensel etik bir prensip temelinde savunmamalarıdır… Hukukî hiçbir mesnedi olmadan kendi ülkesinin insanlarını KHK’larla açlığa mahkum eden ve “Ağaç kabuğu yesinler.”[5] diyen AKP iktidarı ve AKP iktidarından nemalananlar şayet bu tespite itiraz edeceklerse onlara sormak vacip olur: O halde Filistin’in, İsrail zulmünden kurtuluşu için iç politikaya yönelik lafügüzaftan başka, niye elle tutulur, gözle görülür hiçbir şey yapılmamaktadır? Kılıç hakkı akidesinden ötürü mü? İktidar ortağı Devlet BAHÇELİ de çağrıda bulunup; “Eğer bugünden itibaren yirmi dört saat içinde ateşkes sağlanamazsa, saldırılar durmazsa, mazlumların üzerine bombalar bırakılmaya ısrarla devam ederse, milletimle açık açık paylaşıyorum ki Türkiye süratle devreye girmeli, tarihi, insani ve inanç sorumluluğunun gereği her neyse yapmalıdır. Gazze’yi koruma ve kollama misyonunu üstlenmek bize ecdadımızın mirasıdır.”[6] demişken, beklenen nedir? Amerika ve İngiltereİsrail zulmüne destek olmak üzere, Akdeniz’e savaş gemilerini göndermişken; AKP iktidarının Filistin’e destek için elinden gelen, yoksa yalnızca Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’ın, İsrail’e “Van münit!” demesi midir?!

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=AFyGZkz86Ck

[2] https://www.youtube.com/watch?v=YNPkI_2VkUA

[3] https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4686/

[4] https://islamansiklopedisi.org.tr/savas

[5] https://www.youtube.com/watch?v=u4tiQc3lw_o

[6] https://www.turkgun.com/ 21.10.2023

Bu yazı Güncel Yazılar, WEB kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.