Terör Üzerine

Hukukî, siyasî ya da dinî bir takım taleplerin karşılanması ya da hedeflerin gerçekleştirilmesi maksadıyla sivil yahut resmi şahıslara yahut da mahallî veya merkezî veya beynelmilel kurumlara yönelik şiddet içeren her türlü baskı, yıldırma ve zorlamalara terör; bu fiilleri icra eden kişilere terörist, gruplara da terör örgütü denir. Türkçe’ye Fransızca’dan (terreur) intikal eden terim; Oxford İngilizce Sözlük’te de “siyasal nedenlerle, insanların gözünü korkutmak veya insanları yıldırmak için dehşet ögesini kullanmak” şeklinde tanımlanmakta… Lisan itibarıyla da tatbikat itibarıyla da modern Batı kökenli olan “terör”, ne yazık ki zikredildiğinde kendi topraklarını değil, İslam dünyasını çağrıştırır hale geldi, daha doğrusu getirildi… Terörün; kabul edilemezliği hususunda dünya-âlem hemfikirmiş gibi gözükse de muayyen maksatlara matuf, hayli kullanışlı olduğu da inkâr edilemez… Şüphesiz hangi açıdan fonksiyonel olduğunun tespiti, terörün asıl maksadını da asıl faillerini de kolaylıkla gözler önüne serecektir…

Terörün,Müslümanları çağrıştırdığı iddiası, masumane bir değerlendirme şeklinde nitelenebilir mi acaba? 7 Ocak 2015 tarihinde Paris’te, Müslüman oldukları söylenen Cherif ve Said Kouachi kardeşler tarafından, İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’e hakaret karikatürleri yayınlayan Charlie Hebdo dergisine gerçekleştirilen saldırıda, 12 kişinin hayatını kaybetmesi, maalesef bir kez daha terör ve İslam’ın birlikte zikredilmesine yol açtı… Kouachi kardeşler, 53 saat sonra, saklanmak üzere girdikleri bir matbaada polis tarafından öldürülerek ele geçirildi. Fransız polisinin yaptığı açıklamaya göre, Dammartin-en-Goele’deki operasyon başlamadan önce, güya güvenlik güçleri Kouachi kardeşlerle iletişim kurmuş, şüpheliler, güvenlik güçlerine şehit olarak ölmeye hazır olduklarını söylemiştir… Ardından; Paris’te bir milyondan fazla kişi ve 40’tan fazla ülkenin lideri “Teröre Karşı Birlik Yürüyüşü”nde bir araya geldi.  Başbakan Ahmet Davutoğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun da katıldığı mitingde, liderler kol kola yürüdü. “Teröre Karşı Birlik Yürüyüşü”nde; bir tarafta İslam karşıtı sloganlar atılırken bir tarafta da “Je Suis Charlie” (Ben Charlie’yim) yazılı dövizler taşındı…

DHA’nın bildirdiğine göre; Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Teröre Karşı Birlik Yürüyüşü”  sonrası açıklamalarda bulunmuş ve şöyle demiştir: “Eğer Türkiye’nin, AB’ye üyeliğine engel çıkarılmamış olsaydı emin olunuz bu kültürel gerilimler bu ölçüde olmazdı. Bu gerilimlerin arkasında İslam dünyasında yaşanan insanlık trajedilerine sessiz kalınmasının da olduğunu dünya artık çok daha iyi fark ediyor. Bugün burada ve vatandaşlarımızın da Türk bayraklarıyla meydanda oluşu, şu mesajı vermiştir, biz buradayız, burada olacağız ve Paris, Londra, Berlin gibi şehirler birçok farklı dinden farklı kültürden insanın iç içe yaşadığı ve kimsenin dışlanamayacağı çok kültürlü ortamlar olarak varlıklarını sürdürecekler. Bugün hepinizin de izlediği gibi Fransa’da uluslararası dayanışma günü için Paris’teyiz. Bu, sembolik açıdan da son derece mesajlar içeren bir anma merasimidir. Türkiye terör söz konusu olduğunda, insanlığa karşı işlenen suçlar söz konusu olduğunda, masum bir cana kasıt söz konusu olduğunda dünyanın her yerinde aynı değeri savunagelmiştir. Hiçbir yerde çifte standart uygulamadık. Gazze’de yapılan saldırılar karşısında sesimizi nasıl yükselttiysek daha önce Madrid’de, Londra’da, Norveç’te olan terör saldırılarına da aynı şekilde sesimizi yükselttik. Bizim için terörün rengi, ırkı, mezhebi olmaz. Burada bulunmamız küresel mesajın algılanması bakımından önemliydi. Bu mesaj bütün dünyaya verilen bir mesajdır. Herkesin yüzleşmesi gereken bir gerçektir terör tehdidi. Biz burada bulunmakla Avrupa’da bu terör saldırısını istismar ederek Müslümanlara yönelecek saldırılar karşısında bütün Avrupalılara şu mesajı vermek istedik. Avrupa asırlar boyu çok kültürlü çok dinli bir kıtadır. İslam, Avrupa kıtasının en asli unsurudur. Avrupa’da İslam-Hristiyanlık çatışması üzerinden herhangi bir şekilde gerginlik çıkarmak isteyenler, Avrupa kültürüne ihanet etmektedirler. İster bu olayda, terör saldırısında olduğu gibi bazı İslam adına, İslam’ın değerlerini çiğneyen bazı terör grupları tarafından olsun isterse onlarca camiye saldırıda bulunan Avrupa’daki ırkçılar adına olsun Avrupa kültürüne darbe vurmaktadır. Burada sergilediğimiz tablo, Avrupa kıtası açısından da birlik, bütünlük tablosudur. Mevcudiyetimiz, bizim vatandaşlarımız açısından da Avrupa’daki Müslümanlar açısından da teminat mahiyetindedir. Aynı bilincin Avrupa’da da ortaya çıkmasını istiyoruz. İslamofobik saldırılar, camilere yönelik eylemler konusunda da bütün Avrupa’dan aynı hassasiyeti beklemek her zamankinden daha fazla hakkımızdır. Bu saldırıyı yapanlar da Müslüman ülkede yetişmiş değiller. Paris’te yetişmiş gençler. Bu saldırıyı yapan teröristlerin bu ortama sürüklenmesinin önüne geçmek de hepimiz için önemli.”

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu iyi niyetli açıklamaları ne yazık ki Batılıları tatmin etmemektedir. İngiliz parlamenterlerin Charlie Hebdo baskını sonrası, İngiltere’de yaşayan Müslüman dinî liderlere yönelik yazmış oldukları şu açık mektuba bakın: “Din adamları olarak toplumumuzda eşsiz bir yere sahipsiniz. İslam’a inanmanın İngiliz kimliğinin nasıl bir parçası olabileceğini açıklamak ve göstermek gibi çok değerli bir fırsatınız ve önemli bir sorumluluğunuz var.” Müslümanların kendilerini Charlie Hebdo baskını ile ilişkilendiren bu çağrıya tepkileri üzerine İngiltere Başbakanı David Cameron da şöyle diyor: “Açıkçası mektubu okuyan her kimin sorunu varsa ben onların gerçekten sorunlu olduğunu düşünüyorum. Mektubu makul, mantıklı ve ılımlı buldum.” Dünyanın en zenginleri listesinde, 9 milyar dolarlık servetiyle 73. sırada yer alan ve başta İngiltere ve Amerika olmak üzere birçok ülkede medya patronluğu yapan, Yahudi kimliğiyle meşhur Rupert Murdoch da bakın ne diyor: “Müslümanların çoğunluğu barışsever olabilir ama içlerinde büyüyen cihatçı kanserin farkına varıp ortadan kaldırılana dek onlar da sorumlu sayılmalıdır.” Stratfor Global Intelligence‘ın kurucusu George Friedman da şunu söylüyor:“Radikal İslâmcıların alnında kendilerini diğerlerinden ayıran bir işaret yok, bu yüzden bütün Müslümanları bir tehdit unsuru olarak görmek zorundayız.” İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu da şu sözleri seslendiriyor: “Bu teröristler Paris’te gazetecileri vurdu, Suriye’de yardım görevlilerinin başını kesti, Nijerya’da okula giden kız çocuklarını kaçırıp Irak’ta kilise bombaladı, Bali’de turistleri katlettiler, Gazze’den sivillere roket attılar, İran’da nükleer silah inşa etmek için uğraşıyorlar. IŞİD, Boko Haram, Hamas, Eş-Şebab, El-Kaide ya da Hizbullah farklı isimlere sahip olabilirler ama hepsi aynı nefret ve kana susamış fanatizm tarafından tahrik edilmektedir. Hepsinin amacı özgürlüklerimizi yok ederek, ortaçağ zulmünü üzerimize empoze etmektir. Bu küresel mücadeledir, herkesin savaşıdır, özgürlükle, barbarlık arasında savaş.” Bütün bu söylenenlere bakarak, Batılıların derdinin teröre karşı çıkmak olduğu sonucuna varılabilir mi? Eleştirilerin terörden ziyade Müslümanlara yönelik olduğunu anlamak için deha olmaya lüzum var mı? Batılıların asıl isteğinin, Batı kimliğine entegrasyon olduğu açık değil mi? Charlie Hebdo baskınının kimin işine yaradığı, nasıl bir fonksiyon icra ettiği çok mu muğlak? Saldırıyı gerçekleştirenler niçin ölü olarak ele geçiriliyor? Saldırganlar, İslam karşıtlığının körüklenmesi için kullanılmış olamaz mı? İsimlerinin, Arap-Müslüman ismi olması, hakikaten de onların İslam’a mensup olduklarına mı delalet eder? Mitingin, İslam fobisi üretmek için kullanıldığı inkâr edilebilir mi? Olayın akabinde, başta Almanya olmak üzere, Avrupa’nın birçok şehrinde organize edilen İslam karşıtı gösteriler terörü kınamak için mi? İslam dünyasının şu ya da bu bölgesinde Müslümanlara yönelik gerçekleştirilen terör faaliyetleri Batılıların niçin çok da umurunda olmuyor? Olay sonrası yeni baskısı yapılan Charlie Hebdo dergisinin 60 bin olan tirajının 16 dilde, 3 milyon âdete yükselmiş olması, saldırının paraya nasıl tahvil edildiğini göstermiyor mu? Derginin kapağının yine İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’e hakaret içermesinin bir anlamı yok mu?

Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi 120. Ayette, Batılıların tavrına bakın nasıl işaret ediyor: “Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar (Batılılar) senden kesinlikle hoşnut olmayacaklardır…” Besbelli ki mevzu, terörden ziyade İslam karşıtlığıdır. Birinci dereceden muhatap da İslam dünyasının Batı karşısındaki tek temsilcisi Türkiye’dir. Batı hegemonyasından kurtulmaya çalışan Türkiye’nin yakasının kolay kolay bırakılmayacağı da apaçıktır. İç ve dış politikalarını Batı’dan bağımsız yürütmeye kalkışan bir Türkiye; ekonomisini şöyle ya da böyle geliştirebilen bir Türkiye; “Dünya beşten büyüktür.” diyerek fincancı katırlarını ürkütmeye “cüret” eden bir Türkiye elbette ki terörle irtibatlandırılıp, hırpalanmak istenecek ve sürekli rahatsız edilecektir. El verir ki Türkiye; gerçekten İslam’ı temsil etsin, siyasetinde gerçekçi olsun ve gerçekten büyük Türkiye olsun…

Bu yazı Güncel Yazılar kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.