Muhafazakâr demokratların iktidara gelmelerinin hemen akabinde cereyan eden İslam’ı Protestanlaştırma çabalarının belki de en önemli örneklerinden birinin yaşandığı Üsküdar Subaşı Camii’ndeki “yüksek sosyeteye mensup, parmakları ojeli, dudakları rujlu, yüzleri makyajlı, açık baş bazı kadınlarla erkeklerin aynı safta ‘huşu içerisinde’ birlikte Cuma namazı kılma” olayının (2006) üzerinden hayli zaman geçti… Olayın o günlerde basındaki değerlendirmesi; “Protestan ve Ortodoks Hıristiyan misyonerlerinin üst yapılanması ‘Birlikte Dua Hareketi’nin bir organizasyonu olduğu” şeklinde idiyse de bu değerlendirmenin hayli spekülatif olduğu da açık. Zira olayı gerçekleştirenler Protestan ve Ortodoks Hıristiyanlar değil, Müslüman kimliği ile bilinen insanlardı. Türkiye toplumunun bir açmazıdır zaten, içte cereyan eden bir takım problematik olaylara müphem dış mihrak sebepler aramak… Hâlbuki ilerleyen süreçte olayın daha katmerlileri yaşanmakla kalmadı, muhafazakâr-demokrat bazı yöneticiler ve bazı sivil toplum kesimlerince bu tür olayların meşrulaştırılmasına bile gayret sarf edildi ve hala da edilmekte…
Acaba son zamanlardaki “sinemalara, opera ve tiyatro salonlarına mescit açma girişimleri” İslam’ı Protestanlaştırma çabası değildir de nedir? Liberal-sol kimliği ile tanınan bir yazar, bu tür girişimlerin dinî bir ihtiyaçtan kaynaklanmadığını, kendilerine benzemeyenlere yönelik, yeni “elit sınıf” Protestan-Müslüman kesimlerin güçlerini göstermek maksadıyla böylesi manasızlıklar yaptığını” yazınca; kimliklerini hem modern hem de Müslüman diye tanımlayan insanlar, internet ortamında o yazara karşı, eleştiri ve güya cevap yetiştirme yarışına girdiler… Akıllarınca hem Müslüman hem modern olmak, hatta hem Müslüman hem de post-modern olmak pekâlâ mümkünmüş… “Eğlenmek, sadece başkalarının mı hakkıymış, dünya nimetlerinden istifade Müslümanlara haram mıymış?” yollu cümleler kurmayı bırakın, malum tabirle, “ehl-i dünyayı” bile kıskandıracak ölçülerde davranışlar sergilemeye başladılar… Kemalciler (Kemalistler demek istemiyorum, çünkü ortada bir İZM yok) iktidarın nimetlerinden faydalanırken revaydı da “modern, post-modern Müslümanlar” istifade ederken reva değil mi? Madem, Müslümanların “Müslümanca” yaşayabilmeleri için iktidar olmaları zaruriydi ve iktidar oldular, “kudretin hakkı vardır” ilkesi mucibince, “kudretin hakkı” alınmasın mı? Hem Kemalciler “lüzumsuz rüsum ve resimden ibaret cumhuriyet”ten yanayken, “modern, post-modern Müslümanlar” “Hulefa-i Raşidin döneminde gerçekleşmiş olan hakiki manasıyla cumhuriyet”ten yanaydılar… Kemalciler, cumhuriyet resepsiyonu düzenler de “modern, post-modern Müslümanlar” düzenleyemez mi? Hem başörtüsü takıp hem de resepsiyona gidilemeyeceği Kur’an’da mı yazıyor? Sünnette, aksini söyleyen bir hüküm mü var? Kemalciler şarap kadehlerini şerefe diye kaldırırken, “modern, post-modern Müslümanlar”ın devleti ele geçirmek gibi bir “hayr-ı kesir” uğruna su dolu kadehleri kaldırıp, “şerr-i kalil” işlemeleri Müctehidin-i Azam’ın fetvalarına mı aykırı? Madem, “düşmanın silahlarıyla silahlanmak” nassın gereğidir, Kemalcilerin her pratiğinin “modern, post-modern Müslümanlar” açısından bir karşılığı mutlaka bulunacaktır. Mesela; Kemalciler yüzmeye, denize ve plaja mı gidiyorlar; “modern, post-modern Müslümanlar”ın “haşema”larını giyip oraları ele geçirmeleri, yüzmenin “sünnet” olduğu vecibesinin icabıdır… Kemalciler; operayla, tiyatroyla, sinemayla kendi hayat tarzlarını mı topluma hakim kılıyorlar; “modern, post-modern Müslümanlar”ın oralara el atmalarından daha tabii ne olabilir??? “Pozitif bilginin İslamileştirilmesi” şart da operanın, tiyatronun, sinemanın “İslamileştirilme”si şart değil mi??? Kemalciler, kadının sosyal hayata aktif katılımını istiyorlar da “modern, post-modern Müslümanlar” isteyemezler mi??? Hem İslam tarihinde, ictimai hayata herkesten daha aktif katılan Hazreti Ayşe, “modern, post-modern Müslüman kadın” için ideal model değil midir??? “Modern, post-modern Müslüman kadın” diğerleri gibi “hem kariyer yaparım hem çocuk” diyemez mi??? Üstüne üstlük Müslüman kadının “çocuğunu dahi emzirmek zorunda olmadığı” (Çocuğunu emzirmek istemeyen bir anne nasıl bir anneyse?) rivayet edilmiyor muydu??? Kemalciler, “muasır medeniyetler seviyesine yükselme” hedefini gözetiyorlar da “modern, post-modern Müslümanlar” gözetemezler mi??? Eurovision şarkı yarışmalarına denk, hatta onlardan daha “ulvi gayeler” için dünyanın dört bir tarafından gelen genç kızlara Türkçe şarkı yarışmaları organize etmek niçin mubah olmayacakmış???
Besbelli ki liberal-sol kimliği ile tanınan o yazarın, “modern, post-modern Müslümanlar”dan özür dilemesini gerektirecek herhangi bir husus yoktur!? Lakin İslam’ın “modernlik ve post-modernlik”le alakasının bulunmadığını bilenleri tenzih için; malum fıkrayı hatırlatmaktan da imtina edemeyeceğim… Zira halkın vicdanında makes bulmuş bazı fıkralar, bazen muayyen bir hakikati anlatmada, upuzun edebi cümlelerden daha fonksiyoneldirler… Fıkra bu ya; düğünde sahneye davet edilen sözde dindar hatun, “günah” bahanesiyle oynayamayacağını söylese de ısrarlara dayanamaz ve sahneye çıkar… Lakin “günah” kavramı zihnini bulandırmış olmalı ki “Allah’ım lütfen günah yazma” diye “dua” eder. Oyuna yavaş yavaş ısınmaya başlayınca, “Allah’ım biraz yaz biraz yazma” der… Oyunun hararetine kendini kaptırınca da “Allah’ım ister yaz ister yazma” demekten kendini alamaz…
İktidarı Kemalistlerden devralmışlarsa da 28 Şubat post-modern darbesine maruz kalan Müslümanların yaşadıkları travma sonucu Stockholm Sendromuna yakalanmaları sebebiyle, hayli modernize ve post-modernize oldukları ve şuurlu ya da şuursuz, fıkradaki tavrı takındıkları artık kolay kolay inkâr edilemez… Seçtikleri temsilcilerinden bazılarının, “İnsanların günah işleme özgürlüğüne mani olamazsınız.” yollu cümleler kurdukları şartlarda, başka ne beklenebilirdi ki??? Acaba İslam; muhaliflerinin bile “emin-dürüst” dediği, “hanif” bir kişiliği mi öngörür yoksa “ataların üzerinde bulunduğu yol”u temsil eden geleneksel dindar kişiliği mi??? İnandığı gibi yaşayamayanların, yaşadıkları gibi inanmaya başlamaları ne yazık ki en eski ve en acı gerçektir… Modernize ve post-modernize Protestan Müslümanlara inandıklarını iddia ettikleri İslam’ı hatırlatmak onlara yapılan iyilikten başka bir şey olarak değerlendirilebilir mi???