Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’te “kerameti kendinden menkul” ifadesi; sahip olduğu nitelikleri abartarak söyleyen kimse için kullanılan bir söz, şeklinde tanımlanıyor… “Şeyhin kerameti kendinden menkul” deyince de aslında benzer bir anlam kastedilmektedir… Gerçek tasavvuf dejenere olup, halk, dinî duyguları istismar edilerek kandırılmaya, sömürülmeye, şu ya da bu istikamete yönlendirilmeye çalışılınca, bu işi yapanlara aldanılmaması için ikaz mahiyetinde bu ifade kullanılmış… Maalesef böylesi tipler günümüzde mebzul miktarda mevcut… Dini, Peygamberi hatta Allah’ı inhisarına almaya kalkışan bu tipler sadece bununla da iktifa etmiyorlar, aynı zamanda onlara ait fonksiyonları da kullanmaya cüret ediyorlar… Maziye ve istikbale ait olmuş-olacak her ne varsa onların malumatına münhasır… Peygamberin dahi bilmiyorum (EN’ÂM-50), demeye mecbur tutulduğu gaybı, onlar, “öngörü” diyerek bilmekte ve ahkâm kesmektedir…
Şu cümlelere bakın: “Yazın bir kenara; vefat etmiş 7, hayatta 5, toplamda 12 Cumhurbaşkanı var. Kim olduğunu şimdilik saklı tutuyorum. Zaten ileride gerekçesi ve detaylarıyla ayrıntılı paylaşacağım. 12 Cumhurbaşkanından birinin ismini gelecekte eski cumhurbaşkanları arasında görmeyeceksiniz. Ceza aldığında apoletleri sökülüp rütbesi geri alınan general gibi, gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığında tarihin sayfaları arasından sökülüp atıldığını ve Çankaya Döneminin yok sayıldığını göreceksiniz. İddiaya girmek isteyen olursa adresim belli, buradayım. NOKTA. Yukarıdaki satırların üzerinden 8 aya yakın süre geçti. Bu arada geçtiğimiz 2 ay içinde 2 cumhurbaşkanımızı kaybettik. 10 Mayıs’ta 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 17 Haziran’da 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel vefat etti. İddiamızın kapsamına ölmüş veya sağ tüm cumhurbaşkanları dâhil olduğu için iddiamız aynı kararlılıkla sürüyor. Tekrar ediyorum; 12 Cumhurbaşkanından birinin ismini gelecekte eski cumhurbaşkanları arasında görmeyeceksiniz. Böyle bir öngörüm var. Şimdi bana düşen; “Allah’ım, şimdiye kadar olduğu gibi, bu konudaki öngörümde de beni yanıltma” diye dua etmektir.”
“Şeyh Efendi”nin kimi kastettiği çok açık… “Adam, isim vermediğine göre, kimi kastettiğini nerden çıkarıyorsunuz, siz de mi gaybı biliyorsunuz?” denilecekse, hayır, biz sadece akıl yürütüyoruz… Normal bir insanın eşya ve olaylar hakkında bilgi sahibi olması, akıl yürütmeleri sayesindedir; dedüksiyon, indüksiyon ve analoji diye adlandırılan yöntemler sayesinde… Biz de akıl yürüterek çıkarımda bulunuyoruz… Elbette kastedilen zatın avukatı değiliz ama hakikat taraftarlığı entelektüel bir vazife olduğu için müdahil olmak zorunda kalıyoruz… Besbelli ki “Şeyh Efendi”; mensubu olduğu çevrenin “siyasi” nedenlerle çatıştığı Cumhurbaşkanı’nın ismini gelecekte, cumhurbaşkanları arasında görmek istemiyor… Bu nedenle de onun, apoletleri sökülüp rütbesi geri alınan bir general gibi, suçlarından ötürü cezalandırılarak cumhurbaşkanlığından indirilmesini, “Şeyh Efendi”nin malumu olan Cumhurbaşkanıyla ilgili gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasını, adının tarih sayfaları arasından sökülüp atılmasını ve ‘Çankaya Dönemi’nin yok sayılmasını temenni ediyor…
“Şeyh Efendi” aynı zamanda bir BAHİSÇİ olduğu için, geleceğe dair bu ihbarının doğruluğunu kendisiyle münakaşaya kalkışmak isteyenlere adresini gösterip, “öngörülerimiz konusunda ortaya bir ‘apartman dairesi’ koyacak kadar iddialıyız”, meydan okumasında da bulunuyor… Gelin görün ki gaybi ihbarının doğruluğundan o kadar da emin olmasa gerek, “Allah’ım, bu konudaki öngörümde beni yanıltma” diye dua etmekten de kendini alamıyor… Kerametini izhar hususundaki gerekçesini; “DEVLETE” ve “MİLLETE” olan güvenine, Allah’ın vaadine tereddütsüz inancına (Allah, sanki onun temennisini vaadetmiş.) bağladıktan sonra da muhayyel müritlerine şöyle sesleniyor: “Moralinizi asla bozmayın. İnanılmaz güzellikte günler geliyor. Siz kazandınız. Keşke onlar da kaybetmeseydi. Rahat olun. Sadece işinizi hakkıyla yapın ve Allah’a teslim olun. Gerisi inanın çok kolay…”
“Şeyh Efendi”nin özgüvenine hayran kalmamak mümkün değil… Her insan oturduğu apartman dairesini bahis masasında ileri sürebilir mi? Usta pokerci olduğu da apaçık… İzhar-ı keramet hususundaki dayanakları da hayli sağlam ama güvendiği devlet biraz problemli. Şöyle ki güvenilen devletin tepesindeki adam alaşağı edilmek istenen Cumhurbaşkanından başkası değil. Dahası; güvenilen millet de gidiyor, geliyor alaşağı edilmek istenen o Cumhurbaşkanını seçiyor… Muhayyel müridana yönelik telkinler güzel ama ya “Şeyh Efendi”nin kerameti “istidrac” çıkarsa ne olacak??? İşini hakkıyla yapmak ve Allah’a teslim olmak mutlak gerekli ama bundan kasıt sınav sorularını çalma, gizli kamerayla çekim, kumpas ve şantajda maharet olabilir mi??? Maazallah…
“Şeyh Efendi” ile ilgili bir hatıramı anlatmazsam mevzu eksik kalır: Mensubu bulunduğu yapı tarafından, Atatürk Üniversitesi ile birlikte organize edilen Abant Platformu‘nun 9. toplantısı, ”Yeni Bir Çağın Eşiğinde Eğitimde Yeni Arayışlar” başlığıyla 1-3 Temmuz 2005 tarihleri arasında Erzurum’da yapılıyordu. O tarihlerde Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde, o konularla ilgilenen bir akademisyen olduğum için ben de davetliydim… Sonuç bildirgesi için, o günlerde üniversitelerde halâ yasak olan başörtüsü yasağının kaldırılması hususunda oylama yapılırken tesadüf-tevafuk bu ya bir yanımda da “Şeyh Efendi” oturuyordu. Biz, birkaç kişi yasağın kaldırılması yönünde oy kullanırken o ve çoğunluk kaldırılmaması yönünde oy kullanmıştı. Niye böyle yaptığını sorduğumda, mealen, yasağı ihdas eden Kenan EVREN’in, niçin yasak getirdiklerine dair gerekçelerini kendisine anlattığını, Kenan EVREN’i haklı bulduğunu, bu nedenle de yasağın devamının doğru olduğuna inandığını, belirtmişti… İslam’ın şu ya da bu kuralının uygulanmasını Kenan EVREN doğru bulmuyor diye, kendisi de doğru bulmayan “Şeyh Efendi”nin. “Kerameti ‘istidrac’ çıkarsa ne olacak?” diye yukarıda sormuştum ya haksız mıyım??? Kenan EVREN’i seven, sayan, dinleyen, doğru bulan bir “Şeyh Efendi”… Ne kadar itibar edilir bilemeyeceğim…