Anayasa (Constitution) kavramı; devlet otoritesinin kurallarla sınırlandırılarak denetlenmesi ve böylelikle de keyfiliklerin önlenmesi düşüncesiyle Batı dünyasında doğdu. Bu anlamda bilinen ilk anayasalar; 1787 tarihli Amerikan Anayasası ve 1791 tarihli Fransız Anayasasıdır. Modern siyasal sistemi ifade eden anayasal yönetimler; tüm yurttaşlar için özgürlük, eşitlik ve ekonomik refah öngören modern meşruiyet anlayışının toplumlarda taban bulmasıyla birlikte dünya ölçeğinde yaygınlaşmaya başlamış; Osmanlı-Türk toplumunun gündemine de 1876 itibarıyla girmiştir… Şüphesiz, anayasal bir yönetim için esas olan “anayasa” diye bir metnin şu ya da bu biçimde kabul edilmesi değil, iktidarın hukuki çerçeveye oturtulması ve yöneticilerin tasarruflarının hukuka bağlı kılınmasıdır… Mamafih; anayasa metni kabul ediş tarihimiz bir hayli eski ise de “Anayasal Yönetim”i oluşturabildiğimizi bugün dahi söyleyebilmemiz maalesef çok zordur… Zor diye vazgeçmek mi lazım, elbette ki hayır zira özgürlük, eşitlik ve ekonomik refah Türkiye için de gerekli… Anayasa değişikliği tartışmalarının Türkiye gündeminden hiç çıkmaması da gösteriyor ki “Anayasal Yönetim” Batı toplumlarının olduğu kadar, Türkiye toplumunun da hedefidir…
Anayasal yönetim hedefine matuf; son dönemlerde yürütülen anayasa değişikliği tartışmalarının odağında, yürürlükteki 12 Eylül Darbe Anayasası’nın ilk dört maddesinin bulunduğu bilenlerin malumu… Değişiklik hususunda ayak sürüyen çevrelerin, bunu şöyle ya da böyle ilk dört madde bahanesiyle yaptıkları da açık… Bahis mevzuu maddelerde söylenenler şunlar: 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, “Başlangıç”ta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır. 4- Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez… Temel ilkelerin anlatıldığı “Başlangıç” kısmında da şu ifadelere yer veriliyor: “Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda; Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedi varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde; Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı; Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu; hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı; Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu; Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu; FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere, TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”
Sormak lazım; 12 Eylül Darbe Anayasası hakikaten de “Anayasa” ve ilk dört maddede belirtilen şeyler de tüm yurttaşlara yönelik özgürlük, eşitlik ve ekonomik refahı hedefleyen demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti için olmazsa olmaz kurallar mıdır ki onlardan vazgeçilemesin ve değiştirilmesi teklif dahi edilemesin??? Mesela; demokrasinin, yurttaşların devlet politikalarını şekillendirmede eşit hakka sahip bulunduğu yönetim biçimi anlamına geldiği düşünülürse, 12 Eylül Darbe Anayasası böyle bir yönetimin mi zeminidir??? Klasik ve modern bütün demokrasilerin devletin egemenliğini yurttaşların siyasal eşitliği ve iradesi normuna ve egemenliği kullananların egemenlik altındakilere hesap verme ödevine dayandırdığı düşünülürse yani demokrasinin, eşitlik eksenindeki bir siyasal organizasyon ve yurttaşların rızasına dayanan hükümet modeli olduğu dikkate alınırsa; 12 Eylül Darbe Anayasası böyle bir hükümet modelini mi öngörmektedir??? Yine mesela; laiklik yönetim ve yönetsel işler üzerinde dinlerin, din ve dinî işler üzerinde de yönetimlerin belirleyici etkisinin olmaması demekse ya da laiklik; dinlerin ve dinî organizasyonların kamuya yönelik gündemlerinden ve rekabetlerinden ötürü devletin; siyasi çekişmeler ve ihtilaflardan ötürü de dinlerin korunması ise 12 Eylül Darbe Anayasası böyle bir tavrı mı hedeflemektedir??? Laikliğin kamu hizmetinde tarafsızlık ilkesine uymak anlamını taşıdığı düşünülürse 12 Eylül Darbe Anayasasının dindar ya da değil tüm kesimlere karşı tarafsızlık ilkesini kabul ettiği söylenebilir mi??? Yine mesela; sosyal devletin, yurttaşların asgari hayat şartlarının çok ötesinde, refahı için sorumluluk yüklenen devlet olduğu dikkate alınırsa 12 Eylül Darbe Anayasasının böyle bir devlet modelini öngördüğü ya da devletin yurttaşlarının iktisadi ve sosyal esenliklerinin korunması ve teşvik edilmesinde temel fonksiyonu üstlendiği söylenebilir mi??? Yine mesela; hukuk devletinin, fertlerin hukukunun gerçekleştirilmesi maksadıyla kurulmuş ve örgütlenmiş devlet demek olduğu düşünülürse 12 Eylül Darbe Anayasasının böyle bir devlete zemin oluşturduğu kabul edilebilir mi??? Hukuk devletinin kriterinin kamu gücü olarak devletin, adaleti tahakkuk ettirme vazifesiyle tavzif edilmiş bir devlet olduğu düşünülürse 12 Eylül Darbe Anayasasının böyle bir devleti hedeflediği ileri sürülebilir mi???
Demokratik, lâik, sosyal hukuk devletini gerçekleştirmede en uygun siyasal formun “cumhuriyet” yani iktidarın babadan oğula geçmediği, halkın rızasıyla iktidarın belirlendiği form olduğu söylense de bu modelin mutlaka demokratik, lâik, sosyal hukuk devletine ulaştıracağı söylenemez. Çünkü araçlar kullananların hedeflerine hizmet ettiklerinden, etik ve hukuk tanımayanların ellerine düştükleri takdirde aykırı yönde de kullanılabilir. Cumhuriyet perdesi altında yönetimler pekâlâ oligarşiye dönüşerek; demokratik, laik, sosyal, hukuk devletine değil, aksine muayyen çıkar gruplarına hizmet edebilmektedir. Demokratik, lâik, sosyal hukuk devleti bilinçli örgütlenmiş sosyolojik gruplara, bilinçli halka dayanmadıkça oligarşik-diktatöryal manipülasyonlar kaçınılmazdır. Zira demokratik, lâik, sosyal hukuk devleti, salt cumhuriyetten bağımsız bir ideal olarak kurallara uymak bakımından devletle yurttaş arasında bir eşitlik oluşturur; dolayısıyla da yasalara uymak sadece yurttaşlar için değil, devlet için de bir zorunluluktur. Bunun anlamı, yurttaşların tek taraflı olarak devlete boyun eğmekle mükellef bir “tebaa” olmadığı, yurttaş ve devlet arasında karşılıklı sorumlulukların mevcut bulunduğudur…
Şimdi bakalım; 12 Eylül Darbe Anayasasının, ilk dört maddesi bunları mı hedefliyor: Devletin formunun cumhuriyet olmasına kimsenin itirazı yoksa da aslolan şüphe yok ki form değil muhtevadır. Ne yazık 1950 yılına kadar devletin adı cumhuriyet idiyse de aslı sadece ve sadece tek parti diktatörlüğüydü. Bu zihniyetin değişmesini istemek niçin yanlış olsun??? Türkiye Cumhuriyetinin insan haklarına saygılı olmanın ötesinde insan haklarına dayanmasını istemek daha isabetli değil midir??? “Atatürk milliyetçiliğine bağlılık ya da “Başlangıç”ta belirtilen temel ilkelere dayanmak” gibi diktatörlüğü çağrıştıran ifadeler dünyanın hangi anayasal sisteminde mevcuttur??? Böylesi ifadelerin yer aldığı bir anayasa; “demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti”ni tesis edebilir mi??? Devletin resmi dilinin Türkçe; bayrağının beyaz ay yıldızlı al bayrak; millî marşının istiklal marşı; başkentinin de Ankara olması demokratik, lâik, sosyal hukuk devletinin gerçekleşmesine engel teşkil etmediği gibi elbette yeter şartı da değildir… Böylesi ifadelerin değiştirilemez ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemez olduğunu söylemekse akılla ve mantıkla bağdaşmanın ötesinde olsa olsa sapkın bir dogmatizmdir…
Unutmamak gerekir ki demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devleti için asıl hedef, tüm fertlere yönelik özgürlük, eşitlik ve ekonomik refahtır… Bunun realizasyonu da yönetimin rasyonel sözleşme hukukuna endeksli olmasına, iktidarın hukuki çerçeveye alınıp denetlenmesine ve yöneticilerin tasarruflarının hukuka tabi kılınarak keyfiliğinin önlenmesine bağlıdır… Yani hem hedef meşru hem de vasıtalar meşru olmalıdır… Gayrimeşru vasıtalarla meşruiyete ulaşmak ne mümkün…