Üretim araçlarının özel mülkiyete ait olduğu, ekonomik faaliyetlerin temelde kâr maksimizasyonu için yapıldığı, nüfusun büyük çoğunluğuna ait emeğin ücret karşılığı satıldığı, toplumsal ilişkilerinse esasta istihsal ve istihlak süreci ekseninde belirlendiği siyasi-iktisadi modelin kapitalizmi nitelediği dikkate alınırsa; sosyalizmin, bunun karşıtını temsil etmesi gerektiği bilenlerin malumudur… Ne var ki Türkiye gibi entelektüel kalitesi düşük ülkelerde tanımlamalar kolaylıkla manipüle edilebildiğinden ve demagoji ve dalkavukluk da marifetmiş gibi iltifata tabi tutulduğundan, kapitalist tabakadakiler pekala sosyalist diye, toplumsal konumu icabı sosyalist kategorisinde değerlendirilmesi gerekenlerse kapitalist diye takdim edilebilmektedir… Bu pozisyon karışıklığı Marksist literatürde yabancılaşma şeklinde ifade edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında; yabancılaşma çıkarların ve kimliğin gerçeğe aykırı bir biçimde yansıtılması, ferdin kendi kimliğine aykırı bir söylem içerisinde olması ya da yanlış bilinç halinde bulunmasıdır. Kavramın yegâne karşılığı bu değilse de çok önemli bir karşılığı budur. Mesela; Türkiye’deki görgülü-görgüsüz burjuva takımının çoğunlukla kendisini sosyalist diye takdim etmesi, sanayici ve iş adamlarının sosyalizme ya da sosyalist iddiasındaki partilere destek tarzında açıklamalar yapması bu kabildendir…
Boris Pasternak; 1917 Ekim Devrimi yıllarını anlattığı, Rus Klasiklerinden Doktor Jivago adlı romanında bu çelişkili tavırları çok güzel tasvir ediyor… Düşünün; ekonomik eşitlik teraneleriyle monarşiye-aristokrasiye, sisteme karşı kışkırtılan ve ayaklandırılan lümpen yığınlar malikânelerinize, evlerinize, her şeyinize el koyuyorlar… Marmara denizi manzaralı, milyon dolarlarla fiyat biçilen lüks rezidansları ile bugünlerde gündeme düşen, sosyalist edalı CHP’li Vekil Gamze Akkuş İlGEZDİ’nin, Boris Pasternak’ın roman kahramanlarından biri olmaması için hiçbir neden yok… Tipik bir roman kahramanı o… Bazı rivayetlere göre 3, bazı rivayetlere göre de 15 REZİDANS sahibi… Bakın, hanımefendi kendisini nasıl tanıtıyor: “1969 İstanbul doğumluyum. Doğu kökenli ve sosyal demokrat bir ailenin çocuğuyum. İlk, orta ve lise eğitimimi İstanbul’da tamamladım. Üniversite eğitimimi Marmara Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi’nde Yüksek Lisans programıyla bitirdim. 1992’de SSK Okmeydanı Hastanesi’nde, hekim olarak göreve başladım. 9 yıl ameliyathane bölümünün sorumluluğunu yürüttüm. Aynı yıllarda KESK sendikasının üyesiydim. 1999-2001 yılları arasında Okmeydanı SSK Hastanesi’nde Başhekim Yardımcılığı yaptım. 18 yıl çalıştığım Okmeydanı SSK Hastanesi’nden, 2009’da İçişleri Bakanlığı kadrosuna geçerek kurum değişikliği yaptım. Bu tarihten itibaren, kendi kurduğum Prof. Türkan Saylan Tıp Merkezi’nde hekimlik yapmanın yanı sıra, kurumun Kültür, Sağlık ve Sosyal projelerini hazırlayıp, hayata geçirdim. Profesyonel müzik çalışmalarım olduğu için MÜYOBİR üyesiyim. Sosyal Dönüşüm Vakfı Girişimi Sözcüsüyüm. 2011 yılında, Yeditepe Üniversitesi’nde başladığım Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’ndeki Yüksek Lisansımı 2013 yılında bitirdim. Yine Siyaset Bilimleri üzerine aynı yıl başladığım doktoramı bu yıl (2015) tamamladım. Evliyim, üç yaşındaki Turnam’ın annesiyim”. Manipülasyonlara yer verilmeseydi, “on parmağında on marifet” denilen türden bir CV olarak nitelendirilebilirdi… Doğu kökenli olmak da ne demek acaba? Kürt ve Aleviyim, dememek için kimlik kamuflajı herhalde!? Bir insan, temsilciliğine soyunduğu insanların kimliğinden niçin utanacakmış? Bence gurur duymalıydı… Belli ki başarılı bir diş hekimi ama merakı mucip bir durum var; diş hekimleri milyon dolarları baliğ rezidanslara sahip olabiliyorlar mı? Vakıf ve dernek üyelikleri gelir getiriyor mu onu da bilemiyorum? Bir diş hekiminin Siyaset Bilim alanından iki yılda DOKTARA bitirmesi de çok ilginç… Yeditepe Üniversitesi’ni de tebrik etmek lazım…
Gelelim asıl meseleye: Toplumsal konumu itibarıyla tipik burjuva olduğu apaçık görünen bir insan niçin sosyalistmiş gibi davranır? Öyle görünüp, o dünyanın nemasını yemek için mi? “Zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi yok” denilen proleterler ne zaman rezidans sahibi olmuşlar? Twitter hesabından yaptığı savunmalar da hayli enteresan: “Bir milletvekili olarak İstanbul’da artık standart hale gelen milyonlarca residence daireden birinde oturmamı nasıl rüşvetle açıklarsınız. Ben mali hesapları ortada olan bir bireyim. İstersem gecekonduda yaşarım istersem residencede. Buna hiç kimsenin dil uzatmaya hakkı yoktur.” Doğru söylüyor; tabii ki kimsenin, birilerine, durup dururken dil uzatmaya hakkı yoktur ama o birileri milletvekili ise hele de sosyalist-sosyal demokrat iddiaları taşıyan biriyse onlara şeffaflık adına sual sormaya hakkımız var… İstanbul’da “residence”ler kimler için standart hale gelmiş? Sosyalist-sosyal demokrat iddia taşıyan birileri nasıl olur da “ben bir bireyim” diyerek, bireyciliği savunur? Siyaset Bilim doktorası verenler, hem bireyci hem de sosyalist-soyal demokrat olunamayacağını öğretememiş galiba!? İki yılda biten bir doktora bu kadar öğretebiliyor olmalı!? Gecekonduda ya da residencede oturmak fark etmiyorsa recidencenizi eşit olmak istediğiniz gecekonduda oturur bir proleterle takas edin de âleme ibret olsun… Bunu yapabilirseniz, sosyalist-sosyal demokrat iddialarınız gerçeğe dönüşebilir, emin olunuz… Bunu yapmayıp da “Mustafa Kemal’in askeri ve yürekli evladı” olduğunuzu ileri sürüp, “Türk solunun taşıyıcısı olacak olan gençlerle birlikteliğinizi ve akbabalara yem olmayacağınızı” ileri sürmeniz, emin olun gençlere inandırıcı gelmemektedir… Gençleri geri zekâlı yerine koymanız, inanın zeki olmakla da telif edilemez… Ayrıca, “Mustafa Kemal’e sığınıp, “iyi saatte olsunlar”ı imdada çağırmak “bilimsel-sosyalizm”e de ihanettir… Sizinle ilgili “şuursuz ve beyinsiz bir yazı” kaleme alan Yılmaz ÖZDİL’in dediği gibi belki de “tutumlu bi hanımefendi”sinizdir… Ama lütfen kimliğinize yabancılaşmayın… Tutumlu hanımefendiliği; sol elinizi havada yumruk yapıp, yemin ederek, sosyalistlik-sosyal demokratlık olarak sunmayın… Siz, gerçek bir burjuvasınız…