Kitaplar

 

SİYASET FELSEFESİNE GİRİŞ, ÇİZGİ KİTABEVİ, KONYA, 2015

Siyaset felsefesi, felsefenin oldukça netameli bir alanı. Netameli oluşundan olsa gerek, Türkiyede üzerine pek fazla kafa yorulmamıştır. Oysaki Batı’da bu konuda binlerce çalışma bulmak mümkün. Bir taraftan hukuk devleti gerçekleşsin istenilecek, diğer taraftan siyaset felsefesiyle uğraşılmayacak, doğrusu böyle bir şey, izahı kabil bir durum değildir. Belki de bu, felsefeye nasıl bakıldığıyla alâkalıdır. Felsefe, hayata yönelik hiçbir bilgi, insanî problemlere dair hiçbir çözüm üretmeyen, beyhude spekülasyon olarak algılandığı ve maalesef bu yanlış algıyı doğrular şekilde de davranıldığı taktirde, sonuç ne olabilirdi ki? Birçok felsefe tarihi yazarı, yanlışta ittifak etmişçesine, ısrarla, felsefe varlık nedir?, bilgi nedir? gibi metafizikî, epistemolojik sorularla başlar, diyor. Halbuki bu tür sorular, hiçbir zaman insanı birinci dereceden ilgilendiren sorular olmamıştır. Aksine, düşünebilen her insan için birinci dereceden sorular hep; iyi hayat nedir?, iyi hayat nasıl elde edilebilir?, iyi hayat için, iyi toplum ve iyi devlet ne şekilde kurulabilir?” biçimindeki pratik sorular olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Bu kitapta yapmaya çalıştığımız şey; iyi hayat, iyi toplum ve iyi devletözlemlerini dile getiren siyaset felsefesini, giriş mahiyetinde de olsa, ilgili okuyucuya tanıtmaktır. Şüphesiz, siyaset felsefesiyle uğraşan her yazar, siyaset filozoflarını seçerken kendince bir seçim yapar. Biz de öyle yaptık. Mukayese imkânı olsun diye de hem Batı hem de İslam dünyasından örneklere yer verdik. Elbette ki çalışmamız bir siyasîşünce tarihi değildir. Dolayısıyla, yapılan değerlendirmeler, siyaset felsefesine bir giriş olarak dikkate alınmalıdır.

İSLAM FELSEFESİNE GİRİŞ, ÇİZGİ KİTABEVİ, KONYA, 2015

Felsefe; hayatın ve varlığın, rasyonel-doğal zeminde yapılan izahını ifade eder. Dolayısıyla İslam felsefesinden kasıt, niteliği İslamî olan bir felsefe değildir. Haddizatında niteliği dinî olan herhangi bir felsefeden zaten bahsedilemez. Şöyle ki felsefe; nihaî noktada beşerî bir bilgi olup, kaynak itibarıyla insan aklının ve insan tecrübesinin bir ürünüdür. Halbuki din, akıl zemininde temellendirilmeye çalışılsa bile insan aklının ve insan tecrübesinin bir ürünü olmayıp, kaynak itibarıyla ilahî olduğuna inanılan bir bilgidir. Dinin muhatabı kabul edilen akıl, nihayetinde araçsal bir değere karşılık gelirken; felsefenin muhatabı kabul edilen akıl, herhangi bir araca değil, bir ölçüye, bir kritere karşılıktır. Felsefede, akla takaddüm eden, onun fevkinde başka bir ölçü, başka bir kriter yoktur. Bu yüzdendir ki tüm felsefe tarihinin kendisine düşülmüş bir dipnotu olduğu söylenen Platon felsefeyi, “Tanrı’ya da hayvana da mahsus olmayıp, sadece ve sadece insana mahsus olan düşünce diye tarif etmiştir. İslam felsefesi terkibindeki İslam terimine gelince, söz konusu terim, bir din olarak İslama değil; İslam dünyasına, İslam coğrafyasına, yani İslam uygarlığına işaret etmek üzere kullanılmaktadır. İslam felsefesine girişmahiyetinde tasarlanan bu çalışma, elbette bir İslam felsefesi tarihi değildir. Haliyle bütün İslam filozoflarını kapsamamaktadır. Çerçeve sadece temel problemler ve temel ekoller şeklinde çizilmiştir.

TÜRKİYE’DE SPİRİTÜALİST FELSEFE, KUM SAATİ YAY., İSTANBUL, 2012

Türkiye’de spiritüalist bir felsefe var mıdır, varsa menşei nedir ve temsilcileri kimlerdir? Kitapta cevaplandırılmaya uğraşılan soru budur. Soruyu olabildiğince doğru cevaplandırdığımıza inanıyoruz. Şöyle ki: 19. yüzyıl Türkiye toplumunun modernizasyon sürecine girdiği sıralarda modernite, Batı’da olduğu gibi eleştirilerini, -haklı ya da haksız- geleneğe, dine ve bunların dizayn etmiş olduğu varlık anlayışına keskin bir şekilde yönelttiğinde, eleştiriler, toplumu daha doğrusu bir kısım insanları düşünmeye itmiş ve düşünceler, tepkiye ve eleştirilere cevaba dönüşmüştür. Cevaplardan biri de Batı’dan ithal materyalizme reaksiyon olarak beliren spiritüalist düşüncedir. Felsefî bir doktrin olan spiritüalizm, Batı’da doğmuşsa da onun Türkiye toplumunda da bir karşılığı vardır. Bu karşılık ilk başlarda daha çok varlık doktrini görüntüsüyle tasavvufîvahdet-i vücud eksenlidir. Bilahare ona kelamî kreasyonist bir anlayış ve daha sonra da Batı’dan ithal bir Bergsonizm dahil olmuştur. Bütün bunların mevcudiyeti incelemede görülecektir. Şüphesiz bir yerde realist düşüncenin varlığından bahsediliyorsa orada idealist düşünce de var demektir. Yine bir yerde materyalist düşüncenin olduğu söyleniyorsa orada anti-materyalist düşünce de yani spiritüalizm de vardır. Çünkü her şey zıddı ile kaimdir. Bu cümleden olarak; materyalist düşüncelerin Türkiyeye girdiği tezi ortaya konulmuş, fakat bunların bir karşılığının, yani karşıtının olup olmadığı araştırılmamıştır. İşte biz de bu konuyu araştırdık. Ulaştığımız sonuçların da yeterince müşahhas olduğu kanaatindeyiz.

 FELSEFE YAZILARI I., KUM SAATİ YAY., İSTANBUL, 2012

            Felsefe yazılarından ibaret olan kitaptaki makalelerin bir kısmı daha önce çeşitli dergilerde yayınlanmış, bir kısmı da farklı akademik kongrelerde bildiri olarak sunulmuştur. Makalelerin bazıları İslam düşüncesiyle, bazıları ahlak felsefesiyle, bazıları sosyal değişmeyle ve bazıları da siyaset felsefesiyle ilgilidir. Kısacası, insan hayatıyla. Friedrich Nietzsche’nin de dediği gibi, “Felsefe, bilgince monolog, yitik malı, ifşa edilmemesi gereken sır yahut akademik-tehlikesiz bir gevezelik, zaten olmamalıdır.”

FELSEFE YAZILARI II., KUM SAATİ YAY., İSTANBUL, 2012

            Felsefe yazılarından ibaret olan kitaptaki makalelerin bir kısmı daha önce çeşitli dergilerde yayınlanmış, bir kısmı da farklı akademik kongrelerde bildiri olarak sunulmuştur. Makalelerin bazıları siyaset felsefesiyle, bazıları insan haklarıyla, bazıları eğitim felsefesiyle ve bazıları da Türk-İslam düşüncesiyle ilgilidir. Kısacası, insan hayatıyla. Friedrich Nietzsche’nin de dediği gibi, “Felsefe, bilgince monolog, yitik malı, ifşa edilmemesi gereken sır yahut akademik-tehlikesiz bir gevezelik, zaten olmamalıdır.”

RİSALE-İ NUR’DA FELSEFE ELEŞTİRİSİ, NESİL YAY., İSTANBUL, 2009

VIII. yüzyıl itibarıyla İslam dünyasında tezahür eden “Felsefe”ye karşı, Tehafüt el-Felasife adlı eseriyle Gazzalî tarafından XII. yüzyılda başlatılan eleştiri ve reddiye geleneğinin, XX. yüzyıldaki son temsilcisi olarak değerlendirdiğimiz Bediüzzaman Said Nursî; Osmanlı Millet Sistemi’nin Batı tipi bir siyasal ve sosyal yapıya doğru transformasyona başladığı ve bu transformasyonun halka az ya da çok zorla dayatıldığıüç dönemde; İstibdat”, “Meşrutiyet ve “Cumhuriyet dönemlerinde yaşayan ve söz konusu transformasyonun en önemli muhaliflerinden biri olan İslam şünürüdür. “İstibdat Dönemi”nde Sultan Abdulhamid’e karşı, Hürriyeti; “Meşrutiyet Dönemi”nde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı, Meşrutiyet-i Meşrua’yı; “Cumhuriyet Dönemi”nde de Tekparti Diktatörlüğü’ne karşı Hukuk Devleti’ni savunan, belki de yegâne muhalif oydu. Her üç devirde de siyasî baskılara ve hapislere maruz kalması, hiç şüphe yok ki Bediüzzaman’ın sadece siyasî tercihinden kaynaklanmamış, aynı zamanda bir medeniyet projesi olarak İslam’ı ve İslamîçerçevedeki rasyonaliteyi benimsemesinden ve bu noktadan hareketle de heves edilen Batı medeniyetinin temelini teşkil eden materyalist ve pozitivist felsefeye karşı başlatmış olduğu mücadeleden de kaynaklanmıştır. Bu kitapta, bahis mevzuu felsefî düşüncenin teorik ve pratik çerçevedeki eleştirileri ve Bediüzzaman’ın Kur’ân eksenli karşı cevapları irdelenmeye çalışılmıştır.

SOCİOLOGJİA E İBEN HALDUNİT, LOGOS A, SHKUP – PRISHTINE – TIRANE, 2006

         Ne kete veper shqyrtohet çeshtja e sociologjise tradicionale (ilm-i umran) e themeluar nga Iben Halduni ne shekullin XIV dhe behet krahasimi i saj me sociolojine bashkekohore. Sado qe keto dy displina jane te ngjashme per nga objekti me te cilin merren , ato dallojne si nga qasja ashtu edhe per nga qellimi. Ne shume hulumtime lidhur me Iben Haldunin, te bera qe nga shekulli XIX e kendej, keto dallime nuk jane marre fare parasysh. Qellimi kryesor i studimit tone eshte te shtruarit e sociolojise tradicionale ne formen qe ka sugjeruar Iben Halduni, trajtimi i saj ne kontekst te problematikes se sociolojise se pergjithsheme dhe kerkimi i mundesise per ndertimin e nje sociolojie joideologjike.

JOHN LOCKE VE SİYASET FELSEFESİ, LİBERTE YAY., ANKARA, 2003

Siyaset felsefesinin önemli isimlerinden John Locke, hem sınırlı devlet teorisinin hem de doğal insan hakları anlayışının öncüsüdür. Türkiye’deki “cumhuriyet” yapılanması üzerinde maalesef Locke’un düşünceleri değil, karşıtı olarak değerlendirilen J.J. Rousseau’nun düşünceleri etkili olmuştur. Türkiye’nin niçin istikrarlı bir demokrasi ve insan haklarına saygılı bir devlet tecrübesi yaşayamadığının sebeplerini merak edenler Locke’u okumalıdırlar…

İLM-İ UMRAN, AKÇAĞ YAY., ANKARA, 2002

Bu çalışmada, İbni Haldun’un 14. Yüzyılda, topluma yönelik bilimsel bilgi disiplini olarak kurmuş olduğu İlm-i Umran irdelenmekte ve geleneksel toplum bilim şeklinde nitelendirilen İlm-i Umran, modern toplum bilim Sosyoloji ile mukayese edilmektedir. İlm-i Umran ve Sosyoloji, her ne kadar problem alanları itibarıyla benzer ya da aynı gibi gözüküyor ise de gerek yaklaşım, gerekse hedefleri açısından oldukça farklıözelliklere sahiptirler. 19. Yüzyıldan itibaren İbni Haldun üzerine yapılmış olan çok sayıdaki araştırma ve incelemede bu farklılıklara pek de dikkat edilmediği söylenilebilir. Kitapta yapılmak istenen şey, farklılıklar çerçevesinde, İlm-i Umran’ı İbni Haldun’un teklif ettiği şekliyle ve genel sosyoloji problematiği bağlamında ortaya koymaktır.